TEBDER KURULUMUDUR
MANA YAZILARI
ALEVİLİK İNANCININ ÖZLERİ

Ayaklanmaların Sebepleri

AYAKLANMALARIN GERÇEK   SEBEBİ   NEYDİ ?

 

  1) Konar göçer yaşayan Türkmen Boyları bir Aşiret topluluklarıdır.Aşiret Toplumu kapalı ve içe dönük bir toplumdur.Aşiret halkı hepsi bir ırk ve soyun   “Kandaş” temsilcileridir.  Bu topluluğun en yaşlısı veya soy bir ailenin en Yaşlı,ehil ve bilge kişisi aşiretin Dini,siyasi lideri olur.Liderlik Soy esasına dayanarak devam eder. Liderler toplum içinde çok büyük saygınlığa ve hatta inanç yönünde Rehber,mürşit gibi keramet sahibi ve mukaddes bilge kişiliğe sahip kişi gözüyle bakılır. Toplum gözünde Bu kişiler bilgilidir, hiç yalan söylemezler, haksızlık yapmazlar. Halk arasın da tarafsız ve herkesin iyiliğini isteyen toplumun öteki toplumlar içinde kendi aşiretinin fertlerinin hak ve menfaatlerini gözeten ve geleceğini gören ,Aşiret toplumunun tarih içinde öteden beri getirdiği inancını,ulusal kimliğini,ulusal törelerini ,geleneklerini hiç taviz vermeden korunmasını bunların unutulmadan sürdürülmesini ve zaman ve ortama uygun yeni töre ve gelenekler koyan bir kişidir.Bu nitelikleri  taşımayan lider aşiret halkının saygınlığını yitirir.Lideri toplum böyle yetiştirir . Aile  böyle yetiştirir.Aşiret toplumun da liderlik çok geniş yetkilere sahiptir.Bununla   beraber  toplumu  uğruna  çekinmeden canını, kellesini verecek kadar da zor ve mesuliyetlidir.İşte toplumsal yapının  Ateşten gömlek  liderliğin  gereği de aşiret toplumunun ulusal kimliğine, Atadan gelme inanç’ına ,töre ve geleneklere sıkı sıkıya bağlılığı gerektiren bir olgu oluşur. Bu olgu kıyamet  kopsa bile, ortam ve şartlar değişse bile asla ve asla terk edilemez,taviz verilemez.İşte Türkmen Toplumu böyle bir özellikler taşıyan bir toplumdur. Meveraünnehirden  göç  ederek  bu  yapısını  koruyarak çok az etkileşim içinde, Çok fazla globalleşmeden 1220’ li   yıllarda  mogol akıncılarının önünde sürülerek Anadoluya gelip Selçuklu devletine sığınmışlardır. O  günün  ortamı  içinde  Aşiret toplumsal bütünlüklerini bozmadan boş buldukları bölgelere yine   aşiret  düzeni  içinde  toplu  olarak  yerleştiler. Yaşamları gereği konar göçer yaşamı sürdürdüler.Sığındıkları Devlet onlara sahip çıkmadı. Veya devlette bir sarsıntı içinde bulunduğundan akın akın gelen bu göçmenlere sahip çıkamadı.Onlarla iyi ilişkiler kurup kontrol altına alamadı. Bir   teb’a  yapıp vatandaş gözüyle bakamadı. Sorumluluk ve yükümlülükler yükleyemedi. Devlet sınırları içinde bu topluluklar yarı özerk Yarı bağımlı, yarı bağımsız ve kendi içlerinde Aşiret düzeninde ayrı  bir devlet  gibi yaşıyorlardı.Her şeye inanç ve töreler,gelenekler hakimdi.Bu yüzdende en mukaddes değerleri Türkmen ulusçuluğu, Türkmen inancı, Türkmen Töre ve gelenekleriydi. Bu değerlere titizlikle bağlıydılar.  Bu değerlerden  taviz vermeleri söz konusu olamazdı.Bu uğurda canlarını başlarını ortaya koymuşlardı.Bu değerlere zarar verecek ve şüpheyle baktıkları konuda    “İslamlık,  Müslümanlık   adı  altında  panarabizim  poropa­gandasıyla araplaşmaktan ve ulusal değerlerini kayıp ederek asimile  olmaktan korkmalarıydı. Maveraunnehirden - Anadolu’ya  gelinceye kadar hep bu baskıya maruz kalmışlardı.  Bu tehlikeden sakınıp kaçınmışlardı.  Anadolu  son  yurtlarıydı. Gidecek başka bir yer yoktu.Burayı yurt tutmaya ve yukarıdaki tehlikeye karşı uyanık olmaya kararlıydılar.

       2) Türkmenlerin yukarıdaki önem verdikleri değerlere ters düşen davranışlar  sergilenen Anadolu Selçuklu devleti ve onun yerine ikame olan Osmanlı Devleti siyasetlerini İslamlaşmak ve Araplaşmak doğrultusunda, düzenini  kurmuş ve bu yolda alt yapı oluşturmuş tebaası içinde  bulunan bir çok Üçok kolu ve Bozok kolu Türk ve Türkmeni yerleşik düzene geçirerek yüksek oranda asimile edip İslamlaştırma adıyla Araplaştırma ve Arap kültürü tesirine açık bir toplum oluşturmuştur. Bunlar Devletin bu siyasetini benimsiyor , gittikçe Arap bağnazlığı ve Arap taassubu içine giriyordu, bunlar devletin sadık teb’ası olmuşlardı. Devletle ilişkileri iyiydi. Vatandaş yükümlülüklerini sorunsuz yerine getiriyorlardı. Bu devletler Türk ve Türkmenler dışında işgalleri altına aldıkları toprakların yerli halklarından bir çoklarını da bu şekilde asimile etmişler bu sistemin içine sokmuşlardı.  Bunlar Araplaşmakta ve Arap taassubunu benimsemekte Türk ve Türkmenlerden  de  ilerideydiler. Bu tavırlarından dolayı devlet onlara daha sadık bir teb’a gözüyle bakıyordu. Bu sadakatin devam etmesi içinde devlet  varını yoğunu onların yaşadığı bölgelere aktarıyor. Bunlara birinci sınıf vatandaş etkinliğinde bulunuyordu. Saraylar, devlet kademeleri,  ordu safları bunlarla doluydu. Vezirler, Sadrazamlar ve paşalar bunlardan oluyordu. Türk ve Türkmenler ise üretim yapan köylü toplumuydu. Bu durumu Ve devletin bu siyasetini açık,açık bilip gören Konar  göçer  Bozok kolu, Beğdilli,  Avşar,  Kargı ve Kızık (yürük) Türkmenleri , Asimile edilmiş diğer Türkmen kardeşlerine ve soydaşlarına acıyarak, üzülerek bakıyor ve devletin başında bulunan Baba  tarafından Türk, Ana tarafın­dan yabancı kanı taşıyan ,Tavırlarını ve siyasetlerini Anası’nın  kültürleri yönünde övgüyle görüş sergileyen ve Arkasına Arap milletleri’nin gücünü katarak Cihangir saltanatını , padişahlığını sürdüreceğini hayal eden, hatta göçebe Kınık ve Kayı boylarından olduklarını unutarak Türkmen olduklarını söylemekten utanan Padişahlara ve devletlerine bir türlü ısınamadılar. Devletin safına geçerek, sadakatle vatandaş ve teb’a olamadılar. Onlar devlete şüphe ve korku içinde uzaktan uzakdan baktılar. Devlet’te  onlarla hiç ilişki kurmadan devamlı surette dışladı. Sürgünler ,cezalar uyguladı. Onların varlığını hiç tanımadı.Selçuklunun ve Onun himayesinde Moğol ordusunun onları yağmalama zulümleri Türkmen­’lerin BABAİ ayaklanmasına sebep olmuştur. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in HALİFELİK , Şeriatçılık, Araplaşma hayallerinden korkuya kapılan Anadolu Bozok Türkmenleri bir kurtuluş yolu olarak , Osmanlı’ya göre daha fazla Türk ve Türkmenliğe bağlı ve ona önem veren SAFAVİ devleti hükümdarı Şah İsmail’le ilişkiye geçmelerine ve dayanışmaya girmeye sebep olarak kırıma uğramaları nedenleriyle bu ayaklanmalar olmuştur. Yoksa Osmanlı siyaseti’nin  ileri  sürdüğü  Şiilik inancı değildir. Bu toplu­lukların hiç biriside ileri bir seviyede Şiilik inancını benimsememiştir. Etkilenme olmuştur ama inançları Şiilik değildir. Daha çok Ahmedi Yesevi hazretlerinin öğretisi, Şaman, İslam Sentezi (Türk İslam Tasavufudur) bu da Arap generali  KUTEY’BE tarafından İslam inancını ilk karşılaştığı Türkmenlere zor kullanarak ve büyük bir zulüm yaparak ve hatta 72 bin Türkmen liderinin ve yiğitleri’nin başını ve canlarını alarak onlara İslamı sunmasındaki, Tebliğ etmesindeki hatalı davranış sebebiyle Türkmenlerin bu etkiye karşı gösterdikleri tepki yüzünden ortaya çıkmıştır. M.S. 875 yIllarında ortaya çıkan bu düşünce iran  Horasanında, Anadoluda Hz.Muhammed, Hz.Ali  ve Ehli’beyit sevgisi, Aşiret içinde büyütülen peygam­ber soyundan seyitler, dedeler’in irşatları ile esas bozulmadan şiilik inançından etkilenmeler, Tercihler olmuştur. Şah İsmail’in Erdebil Tekkesindeki öğretide bu öğretidir. Şiilik değildir. Arap ve Pers (acem) şiiliği ile aynı teraziye konamazlar.

       3)         Devletle çatışmaya girme’nin ve ayaklanmaların diğer sebepleri Yoksulluk, Rüşvet, Haksızlık, Devletce alınan ağır vergiler, uzun yıllar yaptırılan askerlik, Devlet, vatandaş arasındaki kopukluk, horlanma, dışlanma, ağır baskı ve zulümler, kırımlar her biri birer sebeptirler. Yoksa hiç bir Türkmen lideri padişahların, hakanların tahtlarına, saltanatlarına göz dikerek ayaklanma yapmamışlardır. Türkmen birliği dışında ayırımcılıkta düşünmemişlerdir.  Bu  Konu   Ali    Kenanoğlu’nun  kitabında   da   şu  sebepler  gösterilmiştir. Bende   buna  katılıyorum. 

       Selçuklu  ve  Osmanlı   devletlerini   kuran  Türkmenler  olmalarına  rağmen  kuruluş   aşamalarını   tamamladıktan   bir  dönem   sonra  devlet  erkinden  Türk  unsurları   dışlamışlardır.   Yerlerine   dönme   devşirmeleri   ve  diğer  halklardan  Müslüman   elit  kesimleri   devlet   yönetimine   getirmişlerdir.   Devlet  erkinden  dışlanan   Türkmen  toplulukları  da  kendi  kurdukları   devlete   karşı  direnişe  geçmişlerdir.  Anadolu’nun   bin  yıllık   sosyal   mücadele   tarihi,  Türkmen  direnişin  bir   destanıdır.  Prof. Dr.  Mustafa  Akdağ,  1500-1610  dönemini   “Türk  Halkının  Dirlik   ve   Düzenlik  Kavgası”  olarak  niteler  ve  aynı   adlı  eserinde;  “Rum  (Sivas) ,Tokat Vilayetinde,  “Mirmiran   Bölükleri’nin   köylere   saldırmaları   ile  (celali  Fetreti )  başladı”.  Saptaması,  Osmanlı   Devlet  güçleri’nin   Türkmen   köylüsüne  bakışınında  bir  ifadesidir.   Prof. Dr.  Akdağ,  “Büyük  Kaçgunluk “ Köylü  Ayaklanması  Dönemi (1603-  1670)  ile  ilgili  olarak :  Celali   hareketinin  Fetret  ve   Büyük   Kaçgunluk  devrinde, sanki,  Celali  başbuğluğu,  arı  kovanının   dışı;   sancakbeyliği,  beylerbeyliği  gibi   resmi   görevler  de  içi   sayılıyordu.  İsteyen  içeriden   çıkıp  dışarıda   yetiştiriyor,   sonra   gene  isterse   geri  girip, içeride  çarpışıyordu.  İşte  Celali  başbuğları’nın  veya    resmi   görevli   beylerin  halleri   böyleydi.”  Köylü  halk  ise,  “Korunması  çok  zor  olan  köylerinden,  ya  da   kasabalarından,  daha   kuytu  ve  elverişli   yerlere  gidip,  çalı   çırpıdan   ev- bark   yapıp,  böylece,  yeni  bir  köy  kurmuş   olanların  çoğu,  1609’u  izleyen  düzenlik  yıllarında   da,  gidip  eski   köylerini   diriltmemişler,  Celalilik  yıllarında  eski  şeneltikleri    yerlerinde  kalmışlardır. Dağbaşlarını  yurt  edinmişlerdir. Uzak  illere  göçler  olmuştur. Meshep  değiştirerek  Sünnileşenler  ve  asimile   olanlar  olmuştur. Bu  dönemde  bölgede   gerçekleşen   Osmanlı  katliam  ve  zülüm  ile   bu   şiddete karşı Türkmenlerin direnişlerini, bir  çok  kaynak   doğrulamaktadır. Türkmenlerin  bu  direnişleri’nin  gerçekte   tek  sebebi   Yavuz  Sultan  Selim’in  Halifelik  sevdasıdır. 


TEBDER KURULUMUDUR
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol