TEBDER KURULUMUDUR
MANA YAZILARI
ALEVİLİK İNANCININ ÖZLERİ

Yeni Bilgiler

Şah İbrahim Veli Ocağı Üzerine Yeni Bilgiler ve Açıklamalar PDF Yazdır E-posta
Perşembe, 19 Ağustos 2004 20:11

Alemdar YALÇIN - Hacı YILMAZ

Şah İbrahim Ocağı şu ana kadar hakkında bilimsel bilgi ve dokümanın yeterince araştırılmadığı bir ocaktı. Bu çalışmanın üç boyutu vardır. Bunlardan birincisi Şah İbrahim Veli ocağına ait bilgi ve belgelerdir.

 

 

 

 

İkincisi özellikle Çorum ve Malatya’da yapılan alan çalışmalarıdır. Bu çalışma daha çok kültürel köy  çalışmaları ve karşılaştırmalarıdır.

Üçüncü olarak her iki köyde yapılan sözlü tarih çalışmaları ile elde edilen bilgilerin karşılaştırılmasına dayanmaktadır.


                ABSTRACT

Shah İbrahim Family was a family about which scientific information and document haven’t been searched enough until now. This study has three dimensions. The first one is the  information and document which belong to Shah İbrahim Family.
The second one is the field studies carried out especially in Malatya and  Çorum. This fıeld study consists more of cultural village studies and comparisons. Thirdly, it is based on the comparison of the information gained after the oral history studies which was done in both villages.
Anahtar Kelimeler: Erdebil, Şah İbrahim, Şecere, İcazetname
Key Words: Erdebil, Şah Ibrahim, Pedigree, icazetname

 


Sunuş
Anadolu’da önemli ocaklar arasında bulunan Şah İbrahim Ocağı üzerine henüz yeterince çalışma yapılmamıştı. Bunun temel sebepleri arasında henüz yeterli ve ciddi alan araştırmalarının yapılmamasını gösterebileceğimiz gibi  Şah İbrahim Ocağı’nın ailenin elinde bulunan belgelerinin tam olarak ortaya çıkmamasını da  gerekçe olarak gösterebiliriz. Bazı yazarlarımızın  öne sürdükleri gibi Anadolu kırsalında yazılı belge bulunmadığı düşüncesinin tamamen yanlış olduğunu yaptığımız bu çalışma sırasında bir kere daha ortaya çıkmıştır. Sürekli öne sürdüğümüz  gerçeklerden biri de halen Anadolu kırsal alanının kültürel zenginlik ve derinlik açısında kentlerimizden farkı olmadığını hatta özgünlük bakımında  dış etkilere açık olmadığı için daha özgün olduğunu gördük.

 

Elimize Şah İbrahim Ocağı ile ilgili oluşan ilk belgeler  Çorum’a bağlı Evciyenikışla köyünden gelen belgelerdir. Bu belgeler, Arap Ali Gazioğlu Dede’den gelmiştir. Bunlardan ilki  Ahmet Cemalettin Çelebi  tarafından düzenlenmiş olan bir belgedir ki bu belgeye göre Şah İbrahim Ocağı doğrudan Hacı Bektaş’a bağlı bir ocak olarak gösterilmektedir. Diğer belgeler ise tam olarak belge kıymeti taşımayan, ailenin kökenini Erdebil Dergahı’na bağlayan  1960’lı yıllarda Latin harfleri ile daktilo ile düzenlenmiş notlardır.

Ancak  Arap Ali Dede’den bir sözlü tarih çalışmasına katkıda bulunması için istediğimiz köydeki yaşlılar arasındaki bilgilerin toplanması konusunda yaptığımız çalışmada  Malatya’nın Hekimhan İlçesine bağlı Mezirme  Köyü’nde yaşayan  Büyük Başağa’nın (adının Murtaza olduğunu daha sonra Mezirme’de yaptığımız alan araştırması sırasında belirledik) torunu Musa Halife’nin 1882’de  Çorum’un Çağşak Köyünü terk ederek Evciyeni Kışla köyüne gelmesi ile Şah İbrahim Ocağı taliplerinin yeniden geleneksel  yapılarına döndükleri anlaşılmaktadır.

 

Yine köyden toplanan bilgilere göre Hacı Bektaş Çelebilerinin Şah İbrahim Ocağı taliplerinin doğrudan kendilerine bağlama çalışmalarının da rahatsızlık yarattığı yolunda bilgilere ulaşılmıştır.

Musa Halife’nin yaptığı ilk toplantıya Çorum Sungurlu’nun Körkü Köyünden katılan Kabaoğlu, Yanıcak Köyü’nden katılan Cinderoğlu, ve Abdal Bodu köyünden katılan Salman Hoca şöyle şikayette bulunmuşlardır: “Pirim işitmedin mi? Ortalık yanıyor. Çelebiler her tarafa vekiller gönderiyor. Talip elden çıktı. Pirsiz, rehbersiz bir dönük yolu görülüyor. Sen uyuyor musun? “ diyorlar. Bunun üzerine  Musa Halife Büyük Başağa’ya giderek Ahmet Cemalettin Çelebi’nin verdiği icazetnameden ayrı olarak “Tarikat yolu sürmeye izin verildi” kaydının alarak geliyor. Ancak bu belge bize ulaşmamıştır.

Yine  Evciyenikışla köyünden Arap Ali Dede’nin topladığı bilgilere göre köyün kurucusu olarak Musa Halife bilinmektedir. Bu durumda köyün 1880 yılında kurulduğu ve yeni bir köy olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Şah İbrahim taliplerinin çevre köyler ve özellikle Sungurlu çevresinde yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Musa Halife 63 yıl yaşamış ve yeni köy mezarlığında yatmaktadır. Ölüm tarihi hicri 1319 81903’tür. Köyün çevresindeki kutsal ziyaret yerlerine gelince; Kavuk Dede’nin çocuklarından olan Abidin Dede ve Ahraz(dilsiz) ananın  türbesi  ziyaret edilen yerler arasında yer almaktadır. Burada bir  Babadamı (cem töreni yapılan yer) kurban kesim yeri de bulunmaktadır.

Evciyenikışla Köyü ve Şah İbrahim Ocağının çok önemli bir özelliği ise,  Başağa ve Küçükağa kavramlarının  kullanılmasıdır.  Yeni Ecikışla ve Mezirme köylerinde yaptığımız araştırmalarda ocağın süreğini yürüten son temsilcilerden biri olan Murtaza Ağaya Büyükbaşağa denilmesidir. Aynı biçimde Mezirme köyünde yaptığımız araştırmada Büyükbaş ağa’nın oğlunun adının da Murtaza olması fakat daha çok Küçük Başağa olarak anılması dikkat çekicidir. Aynı durum Evciyenikışla köyünde de bulunmaktadır. Kösedağı’da bulunan Şahan Başağa Türbesi ocağın yapısındaki bir özelliği de bize göstermektedir. Bilindiği gibi Çankırı yöresinde geleneksel olarak yapılan toplantılardan olan Yaren’de yaren’i yürüten kişinin adı Başağa, yardımcısının adı da  Küçük Başağadır. Bu benzerlik daha önce de zaman zaman temas ettiğimiz  Cem, Ahi Fütüvvesi ve Çankırı Yaren’i arasındaki  benzerliği ortaya koyan bir başka kanıt olarak ortaya çıkmaktadır.

Evciyenikışla Köyünde bulunan kutsal ziyaret yerleri arasında  Akı Baba (Ahi) bulunmaktadır. Köyde yaygın inanca göre, Ebu Müslim Horosani’nin kılıcını yapan Demirci olarak kabul edilmektedir. Ocağa bağlı Türkmen oymakları arasında Demirci Türkmenlerinin de bulunması ve Anadolu’da bir çok yere dağılmaları, köydeki  halk inancında bir meslek  temsilcisi olarak Akı Baba kavramı son derece ilginç benzerlikler olarak karşımıza çıkmakta ve Şah İbrahim Ocağı ile ilgili çalışmalar sırasında Anadolu’da bilmediğimiz daha bir çok kültür unsurunun  birbiriyle ilişkilendirileceği gözlemlenmektedir.

Evciyenikışla Köyü 1890 yılında büyük bir kıtlık geçirmiş, köylülerin önemli bir kısmı  Çorum ve  Ankara’ya taşınmıştır. Şu anda Evciyenikışla Köyü  45 hanedir. Dedeler, Demirciler, Türkmenler ve Abdallar olmak üzere köyde dört kol yaşamaktadır. Aynı durum Mezirme Köyünde yaptığımız çalışmalar sırasında da ortaya çıkmış ve Demirci Türkmenleri ile ocak arasındaki ilişki köy ileri gelenleri tarafından belirtilmiştir. Bunun yanında  abdalların Şah İbrahim Ocağı’na büyük bir ilgi duyarak bu ocağın talibi olduklarını söylemeleri de dikkat çekicidir. Mezirme Köyünde yaşayan Abdallarla yaptığımız görüşmelerde bu durum açıkça kendisini göstermektedir. Ancak çok yanlış bir anlayış olarak Abdalların halk arasında çingene kabul edilmesi, Abdalların  Anadolu’da sosyal örgütlenmesindeki çok önemli rollerini göz ardı etmemize sebep olmaktadır. Abdalların Evciyenikışla’da yaşıyor olmaları dikkat çekici bir özelliktir.

Evciyenikışla Köyü Çorum’un en sulak ve  verimli köyleri arasında yer alır. Bahçecilik ve Hayvancılık yapılmaktadır. Özellikle elma, armut, ceviz, üzüm ve kiraz yetiştirilmektedir.  Arazilerin bir kısmında nohut, fasulye buğday ekilmekte ve sebzecilik yapılmaktadır.

Yukarda verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı gibi Şah İbrahim Ocağı ile ilgili olarak araştırmanının başlangıcında iki temel sorunla karşı karşıyaydık. Bunlardan birincisi,  Hacı Bektaş Çelebilerinin  ocakları doğrudan kendi  şahıslarına bağlamaları ki bunun için Alevi Bektaşi geleneğinde “dönük” sözü bir eleştiri ifadesi olarak kullanılmaktadır. İkincisi ise,  Çorum’un Evciyenikışla köyünün yeni kurulmuş bir köy olarak Şah İbrahim taliplerinin kurdukları bir köy olmasıdır.

Durum böyle olunca Şah İbrahim Ocağı ile ilgili olarak yapılacak alan araştırmalarının merkezi doğrudan Malatya’nın  Mezirme Köyüne kaymaktadır. Sözlü kültür unsurlarının Alevi ocaklarında bütün canlılığı ile yaşaması ve genelde sözlü bilgilerin  tarihsel bilgilerle şaşılacak kadar örtüşüyor olması bizi  Mezirme Köyüne kadar götürdü.

Daha önce araştırma merkezinin çalışmaları sırasında çok sıcak ilgi ve desteğini gördüğümüz  eski Adalet Bakanlarımızdan Sayın Seyfi Oktay Bey, Şah İbrahim Ocağı ile ilgili araştırma yapmamızı rica etmişti.

                                                   
Bir emekli öğretmen olan Abbas Yıldırım Bey’i bizimle tanıştırarak çalışmalarımızı birlikte yürütmemizi istemişti. Abbas Yıldırım Bey Araştırma Merkezimize birkaç defa geldi ve çalışma yöntemi hakkında kendisini bilgilendirdik. Ancak daha sonra ilişkimiz kesildi. Bu yazıyı baskıya hazırladığımız sırada Sayın Abbas Yıldırım da yaptığı çalışma ile geldi. Abbas Yıldırım’ın özellikle ailelerle ilgili olarak topladığı soy secereleri ve Şah İbrahim Ocağı taliplileri ile ilgili olarak derlemeleri çok önemlidir. Anlaşılan o ki Şah İbrahim Ocağı büyük bir kitap çalışmasına konu olacak kadar önemli ve  geniş bir bilgi birikiminin adıdır.
Bunun yanında Araştırmacı Yazar Yunus Koçak Bey de bizi arayarak kendisinde  Şah İbrahim Ocağına ait bazı belgelerin bulunduğunu bildirdi. Bu bilgiler kendisine  Seyfi Oktay Bey’in babası olan İbşir Oktay Bey’den gelmişti.

 Bunlar arasında bir Şeyh Safi Buyruğu da bulunuyordu. Sayın Yunus Koçak Bey’in  yazısını bu sayıda bulacaksınız. Böylece biz daha çok Hacı Bektaş Veli Velayetnamesinde adı geçen Şeyh İbrahim Veli’nin devamı olarak bildiğimiz, ancak tamamen farklı bir Şah İbrahim Veli ile karşılaştık. Ne var ki Şah İbrahim Veli ile ilgili olarak sözlü  gelenekten gelen bilgiler dışında elimizde bir kanıt bulunmuyordu. Köyden çıkan bilgi ve belgeler bir kere daha sözlü geleneği pekiştirdi.
Bütün bu çalışmalar sırasından  Sayın Seyfi Oktay büyük bir incelik göstererek bir alan araştırması için bizimle birlikte  15 Temmuz 2004 tarihinde Mezirme Köyüne kadar geldi.

 Önceden bu konuda bilgilendirdiği için  köyün ileri gelenleri ellerinde bulunan bütün bilgileri bize getirdiler ve sıcak bir ilgi ile karşılandık. Bunda elbette bir devlet adamı kimliği ile  kültür ve sanatı çok önemli gören ve bizimle bizzat araştırmaya katılan Sayın Seyfi Oktay’ın önemli bir payı bulunmaktadır. Bu tarz köy alan araştırmalarında güven çok önemli bir unsur haline gelmiştir. Bu yüzden köylülerin gelen bilim adamlarına açılmaları veya belge sunmaları için ancak aylar ve haftalar geçmektedir.
Böylece Şah İbrahim Ocağının merkezi olan Mezirme’de bir araştırma yapmak  olanağını bulduk.
Mezirme köyü, 1517  tarihli  Osmanlı tahrir defterlerinde kaydı geçen önemli ve en eski köylerden biriydi. Arguvan’la  Hekimhan arasındaki stratejik bir dağ yamacında kurulmuş ve her iki  ilçeye ortalama 20’şer kilometre mesafede bir köydür. Adı sonradan  yamacında yerleştiği dağda bulunan “Balıklaya” dan etkilenilerek Ballıkaya olarak değiştirilmiştir. Köyün tarihsel yapısı hakkında bir bilgimiz bulunmamaktadır. Çünkü bütün eski yapılar daha önce heyelan tehdidi nedeniyle terk edilmiş ve eski köy harabe haline gelmiştir. Yeni Balıklaya köyü ise Arguvan Hekimhan yolu üzerinde  modern, bir kısmı prefabrik, bir kısmı ise  iki katlı taş binalardan oluşmaktadır.
Köy, Cumhuriyetin ilanından sonra  gençlerinin neredeyse tamamını okutmuş, özellikle öğretmen, polis ve hukukçu olmak üzere bir çok meslek dallarında memur olarak yetiştirmiştir. Bu yüzden köyde devamlı kalan  nüfus kırk hanedir. Yaz aylarında ise  genellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’de yerleşmiş olan  Mezirmeliler köye gelmekte ve  köyün nüfusu 350 ile 400 civarına çıkmaktadır. Köyde tarım ve özellikle kayısı  üretimi çok önemli bir geçim kaynağının oluşturmaktadır. Köyün bilinen en eski  tarihi ile ilgili olarak köyün yaşlıları ile yaptığımız görüşmelerde elde  ettiğimiz bilgilerle Evciyenikışla Köyünün kültürel yapısı ile ilgili yaptığımız araştırmaları birleştirdiğimiz zaman kültürel olarak iki köy arasında çok önemli bir yakınlık olduğunu gördük. Özellikle düğün, nişan ve benzeri geleneklerin önemli bir kısmı birbirine tam olarak uyuyordu.
Mezirme Köyü’nün Erzurum üzerinde gelerek Arguvan’dan geçip Hekimhan üzerinden İstanbul’a kadar giden bir kervan yolu üzerinde çok önemli stratejik bir yer olduğu, kervanların güvenliğinin ve ihtiyaçlarının sağlanmasında  etkin rol oynadığı anlaşılmaktadır. Deve yetiştirilmesi ve yaşlı kuşakların bu yetiştirme işini hatırlamaları bu gerçeği ortaya koyan belgeler arasında yer almaktadır. Kervan bekçiliği görevlerinin kervanların güvenliğini sağlaması açısından sürdürülmesi ve köylüler tarafından bilinmesi de bunu kanıtlamaktadır. Böylece bütün Horasan Erenleri gibi Şah İbrahim Veli’nin de özellikle Kervan Yolları üzerinde yüksek dağ yamaçlarına yerleşerek öğretilerini yaydıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
 Köy ayrıca yakın zamanlara kadar koyun ve keçi besiciliği yapmış ve yaz aylarında yaylalara çıkmıştır. “Yoz” ( bir yaşını geçen  keçi), “toklu” (bir yaşını geçen koyun), “berci”(süt sağmaya giden genç kızlar) gibi kelimelerin yaşlı köylüler tarafından sorulduğu zaman bilinmesi bunu ortaya koymaktadır. Günümüzde bu gelenek tamamen  yok olmuş durumdadır. Köyün üç büyük yaylası bulunmaktadır. Bunlar Alaçayır, Kayabaşı ve Ayrancı yaylalarıdır. Buralarda kutsal ziyaret yeri olarak Hz. Ali’nin atının  ayağının değdiği kabul edilen kırmızı ve ışıkta değişik renklere bürünen bir taş bulunması, Anadolu’nun bir çok bölgesinde karşılaştığımız  Hz. Ali’nin atının ayak izi kavramı ile örtüşmektedir. 
Ayrıca Alaçayır’da yol üzerindeki yüksek bir alıç ağacının dibinde bulunan Düldüz Dede yatırı da özellikle genç kızların ve kadınların dilek diledikleri bir bölge olarak belirtilmiştir. Yine anlatılanlardan anladığımıza göre yoğun bir yayla kültürü yaşlılar arasında bütün canlılığı ile yaşamaktadır.
Köyde zaman zaman göçlerin olduğuna dair bilgiler de bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı  aile içi kavgalara dayanırken, bir kısmı tarla ve arazi paylaşımı yüzünden, bir kısmı ise ekonomik sıkıntılara dayanmaktadır. Köyden Arguvan’a göçen ailelerin orada çektikleri sıkıntıların sonuçları olarak bazılarının  Çorum dolaylarına gittikleri anlaşılmaktadır.
Arap Ali Dede’nin anlattığı Musa Halife  hikayesinde olduğu gibi  Büyük Başağa’nın da köyden ayrılarak Arguvan’a gittiği, rakımı 1500 metre olan köyden daha sıcak bir düzlüğe inmeleri yüzünden hayvanlarının hastalanması üzerine Başağa’nın şöyle yakındığı anlatılmaktadır:
“Güzel kamış biten kaz öten yerleri  bıraktık. Keven biten keklik öten yerlere geldik. Boz eşekli, şal döşekli Arguvanlı mayamızın ardını aldı nazar ettiler.”
Köyün yaşlılarından olan Mahmut Öztürk Bey’in anlattıklarına bakılırsa  Başağa’nın (Murtaza’nın)Keskin’e kadar gittiği ve tekrar geri geldiği biliniyor. Büyük Başağanın iki kardeşi bulunmaktadır. Bunlardan birisinin lakabı  Küçük Başağa, diğerinin ise Minnetoğlu’dur. Köyün yaşlılarından aldığımız bu bilgiler Abbas Yıldırım Bey’in hazırladığı soy şecereleri ile uyuşmamaktadır.
 Başağa’nın bir ünvan gibi kullanıldığı  her iki Başağa’nın  asıl adlarının Murtaza olduğu bilinmektedir. Büyük Başağa’nın Keskin’e niçin gittiği hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Başağa’nın üç oğlu vardır. Bunlar İbşir, Abidin ve Süleyman’dır.
Köyün yaşlıları ile yaptığımız görüşmeler sırasında ailelerin elinde bulunan belgeler de  açığa çıkmaya başladı. Bunlardan en önemlisi 17. yüzyılın başlarında düzenlenmiş bir icazetname, 1900’lü yılların başında  Erdebil Dergahında  verilmiş olan şecereler de bulunuyordu.
RESİM 4
Kayhak Kişi:  Şıh Hasan Dede
Belgeleri elinde bulunduran aileler ile yaptığımız konuşmalar sırasında belgenin sahibi olan ve  vefat etmiş olan Hüseyin Yılmaz’ın eşi Zeynep Yılmaz, bize ailenin bunu dedelerinden gelen bir  belge olarak sandıkta sakladıklarını ve hiçbir şekilde dışarı çıkarmadıklarını söyledi. Rulo halinde teneke  bir kutu içinde korunan şecere ve geçmişteki ritüelleri hakkında Zeynep Yılmaz, hiçbir bilgiye sahip değildi.
RESİM  5
Belgeyi Veren Aile
Köyün yaşlıları arasında yer alan ve  cem geleneğinin çok iyi izlemiş olan 73 yaşındaki Elif Öztürk bize dedelerinden ve ninelerinden duyduklarını anlatmaya başladı. 

Burada anlattıklarından en önemlisi Dede Karkın ile Şah İbrahim Ocağı arasındaki ilişkiydi. Bununla ilgili olarak dedesinin annesi olan Havva Ana’nın (kendisi 110 yaşına kadar yaşamış) Dede Karkın Ocağı’nın ileri gelenlerinden olan Yusuf Kargın Dede’nin köye geldiği zaman Şah İbrahim Postu’na oturmayı kabul etmediğini ve : “Biz Şah İbrahim postuna oturmayız .” dediğini söyledi. Köydeki bir çok yaşlı da aynı görüşü  belirtti. Köyün Dede Kargın ocağı ile ilişkisi karşılıklı  sıkı dostluk ilişkisi olarak kendisini göstermektedir. Daha önce yayınladığımız Dede Kargın ocağı belgelerinde adı çok geçen Malatya’ya bağlı Fethiye bucağının da Şah İbrahim taliplerinin yerleşim bölgesi olduğu, buradaki Kargın köyünün ise ayrı bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır.
Şah İbrahim Veli  taliplerinin  Anadolu’da yayılma alanları ile ilgili olarak verilen bilgiler ocağın çok geniş bir coğrafyaya yayıldığını göstermektedir. Bunlar arasında Denizli, Manisa, Aydın, Sivas, Çorum, Erzurum, Tokat, Amasya, Suriye’de Halep ve Şam gelmektedir. Yakın zamanda vefat etmiş olan Gürgür Dede’nin ve oğlu Hamdullah’ın verdiği bilgilere göre Şam’da çok sayıda  Şah İbrahim Veli talibi bulunmakta, Türkçe konuşmakta ve cem yürütmektedirler.
Şah İbrahim Veli soyundan gelip Ballıkaya (Mezirme) Köyü’nden dağılan dedelerin yerlerştikleri yerlerden bazıları: (Bu bilgiler, Mezirme Köyü üzerine araştırmalar yapan Öğretmen Sayın Abbas Yıldırım’ın çalışmalrından alınmıştır.)

MALATYA
Hekimhan:
Ballıkaya Köyü (Merkez)

Hasançelebi Köyü

Darıyeri Köyü

Kulancak:
Alvar Köyü

Bicir Köyü

Yazıhan:
Çörmeğe Köyü

Fethiye Köyü

Karahan Köyü

Arguvan:
Asmacı Köyü

Yukarı Sülmenli Köyü

Aşağı Sülmenli Köyü

İsa Köyü

SİVAS
Kangal:
Mamaş Köyü

Akmağra Köyü

Hamal Köyü

Kocayurt Köyü

Karanlık Köyü

Çetinkaya:
Yellice Köyü

Dışlık Köyü

Hafik:
Sinekli Köyü

TOKAT
Niksar:
Çerdiğin Köyü

Sarıtarla Köyü


Ayrıca:
İstanbul (Merkez)

Ankara (Merkez)

İzmir adana (Merkez)

İskenderun (Merkez)

Manisa (Merkez)

Şah İbrahim Veli’nin Türkiye Genelinde Talip Köyleri:
MALATYA

Hekimhan:
Ballıkaya Köyü (Merkez)

Başkavak Köyü

İğdir Köyü

Salıcak Köyü

Baltacıbaşı Köyü

Kozdere Köyü

Aşağısaz Köyü

Yukarısaz Köyü

Karaköçek Köyü

Çanakpınar Köyü

Budaklı Köyü

Çırzı Köyü

Dereköy Köyü

Başkınık Köyü

Hasançelebi Köyü

Köylü Köyü

Keçe Mamaoğlar Köyü

Yeşil  Köyü

Hacılar Köyü

Başak Köyü

Erdehen Köyü

Bahçedamı Köyü

Arapgir Kazası:
Derekan  Köyü

Gebik Köyü

Gürge Köyü

Eynir Köyü

Çeynir Köyü

Asdek Köyü

Saldek Köyü

Dereli Köyü

Arguvan:
Bozan Köyü

Eymir Köyü

Kızık Köyü

Akveren Köyü

Çavuş Köyü

Kuruttaş Köyü

Kadebela Köyü

Şotik Köyü

Birik Köyü

Alpuz Köyü

Aguvanın içi Köyü

Minayik Köyü

İsa Köyü

Morhamam Köyü

Çermik Köyü

Kesirlik Köyü

Yukarı Sülmenli Köyü

Aşağı Sülmenli Köyü

Gecekondu Köyü

Asar Köyü

Ektir Köyü

Sema Köyü


SİVAS
Mamaş Köyü

Armağan Köyü

Tekke Köyü

Yortan Köyü

Kocagut Köyü

Yellice Köyü

Hamal Köyü

Yazıhan: 
Fethiye Köyü

Çörmeğe Köyü

Eğribük Köyü

Ambarcık Köyü

Karahan Köyü

Boyaca Köyü

Yeşilyurt:
Kuşdoğan Köyü

Pirpirim Köyü


Doğanşahir:
Karaterzi Köyü

Akçadağ:
Zeyve Köyü

Pötürge
Hüsükkuşağı Köyü


Kangal:
Dışlık Köyü

Zerk Köyü

Camili Köyü

Armıtak Köyü

Ürük Köyü

Öbek Köyü

Divriği Kazası ve Köyleri:
Hafik Kazası:
Doğanlı  Köyü

Kızılören Köyü

Beğlikaya Köyü

TOKAT
Yeniköy (Turhal)

Vağlu Köy (Turhal)

Sarıtarla Köyü (Niksar)

Çerdiğin (Niksar)

Handere Köyü (Niksar)

Çakırca Ali Köyü (Turhal)

İslim Köyü (Turhal)

Ballıdere Köyü (Merkez)

Sadoğlu Çiftliği (Niksar)

UŞAK
Banaz Kazası ve köyleri:

MANİSA
Kayıslar köyü (Akhisar)

Beyoba Köyü (Akhisar)

Kumkuyucak Köyü (Akhisar)

Kemiklidere Köyü (Akhisar)

Tirkeş Köyü (Akhisar)

Harmandalı Köyü (Saruhan)

ÇORUM
Aşağı Camili Köyü

Yukarı Camili Köyü

Dedesli Camili Köyü

Değirmendere Köyü

Kürtkötü Köyü (Sungurlu)

Çukurlu Köyü (Sungurlu)

Çağşak Köyü

Evci Yenikışla Köyü

Yenicek Köyü

Abdalbudu Köyü

AYDIN
Sarıcaova Köyü (Kuyucak)

DENİZLİ
Dereçiftlik Köyü

MERSİN
Bağlarbaşı Köyü (Tarsus)

Keseli Köyü (Tarsus)

İl Merkezi

KAHRAMAN MARAŞ

Köprüağzı Köyü (Merkez)

Elbistan Köyleri

GAZİ ANTEP
Nohutalan Köyü (Kilis)


AMASYA
Abacı Köyü

Küçükkızılca Köyü

Kalifeli Köyü

Keçeli Köyü

Sevincer Köyü

Karayüğ Köyü

Çavuş Köyü

Kızık Köyü

Eymir Köyü

Diğer İller:
Malatya

Ankara

İstanbul

İzmir

Antalya

Muğla

Adana

Hatay

İskenderun

Kıbrıs’ta ve Suriye’de: 80 bin han

Başağalar
Türk kavimlerinin Anadolu’ya gelişi çok eskiye dayanır. Ancak M.Ö.9’uncu asırdan sonra Anadolu’nun doğu ve güneydoğusuna, Dicle ve Fırat vadilerine daha yoğun bir şekilde yerleştikleri, buralarda birleşik yeni medeniyetler kurdukları görülmektedir. Oğuz neslinden olanları Anadolu’ya gelişleri ise M.S. 10’uncu asırda başlamıştır. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Kızılırmak’a kadar ilerleyen Selçuk hükümdarı Alparslan, ele geçirilen toprakları Türkmen beylerine taksim etmiştir. Sivas-Amasya-Tokat-Çorum-Çankırı-Niksar-Elbistan ve Malatya bölgesi Danişmendlilere verilmiştir. Diğer beyler ise Saltuklar, Mengüç’lerdir.

Mevcut bilgilerden anlaşıldığına göre mensubu olduğumuz aile 1830’lardan itibaren Türkmenistan ve Batı Horasan’ın kuzeyinden göç ederek Anadolu’ya gelmiştir. Göçün asıl sebebi, bu bölgede giderek artan Rus tehdit ve tehlikesidir. Bu aile Türk kavimlerinden Oğuz Boyu’na mensuptur. Ankara-Keskin bölgesine büyük bir aile olarak gelen dedelerimiz, hayvancılığın yanı sıra tarıma da başlar. Burada yerli halkla anlaşmazlığa düşer. 8-10 yıl sonra aileden Başağa adını taşıyan dedemiz, Keskin’den ayrılarak Fırat Havzası’na gelir. Malatya’nın 70km. kuzeyindeki bölgeye yerleşir. Diğerleri Keskin’de kalır. Başağa ailesinin nüfusu artar. Arazi genişler. Büyük bir köy olur. Harput ili dahilinde devlete yakınlığı ile tanınır. Etkinliği artar. Çevredeki küçük yerleşim yerleri mezra halindeki bu yer, daha sonra eski Mezirme, yeni adıyla Ballıkaya köyüdür.

Ağa tabiri ailede geleneksel bir unvan olarak kullanılmıştır. Herhangi bir imtiyazdan ileri gelmemektedir. Soyadı Kanunu çıkınca Oktay-Koç-Öztürk-Yılmaz ve Yalçın soyadını almışlardır.

Ali YALÇIN

Kurmay Albay, 3 Temmuz 1984

 Ocağın  yaptığımız alan araştırmaları sonucunda elde ettiğimiz belgelerinin yanında daha bir çok yeni belgesinin ortaya çıkacağı kesindir. Bunun yanında Gürgür Dede’nin kitapları arasından oğlu Hamdullah’a geçen üç kitabın fotokopisi de araştırma merkezimize ulaşmıştır. Derginin son sayısına yetişmesi  mümkün olmayan bu yazmalarla ilgili bilgiyi ve çalışmaları diğer  sayımızda bulacaksınız.

Bu sayıda araştırmacı yazar Hamza Aksüt’ün hazırladığı özellikle Şah İbrahim Veli Ocağına bağlı Türkmen oymaklarını ele alan  araştırması ile yine araştırmacı yazar  Süleyman Özerol’un yöredeki Şah İbrahim Veli ile ilgili söylenceler şiirler ve nefeslerle ilgili derlemeleri çalışmanın  diğer boyutlarını bir araya getirecektir.

Elimizdeki ilk belge kenarlı altın varak içi ise  taklidi mümkün olmayacak biçimde birden fazla renkte yazılarla düzenlenmiş bir belgedir. Bu belgeden anlaşıldığına göre Kerbela’da bulunan Hacı Bektaş Tekke tarafından düzenlenmiştir. Osmanlı Devletinin son yıllarına kadar Kerbala’da bulunan Hacı Bektaş tekkesi Yedi büyük tekkeden biri kabul ediliyordu ve  bütün Hazret-i Ali soyundan gelenlerin şecereleri ile birlikte sürek ve erkan yürütme yetkisini veriyordu. Bu belgeleri veren dört  büyük merkez vardı. Bunlardan birincisi Erdebil Dergahı ki  Şah İsmail’e kadar bu Dergahın verdiği belgeler Osmanlı Devleti tarafından da kabul edilmekteydi. Hatta Osmanlı Padişahları yıllık bütçelerinden bu dergaha tahsisat ayırmışlardı. Çaldıran Savaşı ve sonrasında gelişen olaylar Osmanlı Devleti ile Erdebil Dergahı arasındaki ilişkiyi kopardı.

İkinci Dergah Hacı Bektaş İlçesindeki Hacı Bektaş Dergahı idi. Bu dergahın verdiği icazetname ve şecereler resmi belge kabul edildiği gibi,  Alevi ve Bektaşi topluluklar tarafından saygıyla anılıyordu. Üçüncü merkez ise  yukarda  belirttiğimiz ve bu belgenin alındığı Kerbela’da Hacı Bektaş Dergahı idi.  Burada bütün Seyyitlik şecereleri ve defterlerinin kayıtları bulunuyordu.

Dördüncü  merkez ise, İstanbul’da bulunan Nakibü’l Eşraflık kurumu idi ki, bu kurumda  bir bilimsel inceleme sonunda özellikle Seyit ve Şerifler için soy şecerelerinin onaylandığı bir merkezdi. Bu merkezin onayladığı şecereler için Osmanlı Devletinin  son dönemlerine kadar maaş bağladıkları bilinmektedir. Yine bir  detay bilgi olması bakımından bu belgelerin ilk defa Alaaddin Keykubat tarafından onaylandığı ve hatta bu belgelere göre yayla ve yerleşim alanlarının düzenlendiği bilinmektedir.

Osmanlı Devletinin  çöküş sürecine paralel olarak çok önem verilen bu kayıtların zaman içinde önemini yitirdiği, rüşvet, torpil ve adam kayırmacılığa dayalı olarak belge verilmeye başlandığını biliyoruz. Bu verilen belgelerin gittikçe değerinin yitirmesine ve hemen hemen her gidene böyle belge verilmesine sebep olan  gevşeklik ve sorumsuzluğun 17. yüzyıl  ortalarından itibaren yaygınlaştığını biliyoruz. Hele 18 ve 19. yüzyılda verilen bu tarz belgelerin  doğruluğu konusunda çok ciddi kuşkular bulunmaktadır.

Bütün bu bilgiler ışığında birinci belgeyi değerlendirirsek Kerbela’daki Hacı Bektaş Dergahı’nın bu konuda  çok titiz davrandığı dönemlere ait bir belgedir. Burada  1620 yılında bu belgeyi alan kişinin adı Şah Hüseyin olarak geçmektedir. Belgede Şah Hüseyin, Şah Veli, Şah Kulu isimlerinin başına şah ibaresine konulmuşken Mustafa, Ali Tursun ve Mustafa’nın başına böyle bir  ibare konulmamıştır. Ocağın ilk temsilcisi ise Şeyh İbrahim olarak değerlendirilmiştir.

Şeyh Safi Ocağının bir döneminde  ocak ileri gelenlerine Şeyh, bir dönem sonra ise devlet kurma özelliği dolayısıyla Şah ibaresinin kullanıldığı bilinmektedir. Bu yüzden Şeyh İbrahim ifadesi belgede  yaklaşık olarak bizi 1400’lü yıllara kadar götürmektedir. Yani  belgeye göre Ocağın ilk temsilcisi olan Şeyh İbrahim  1400’lü yıllarda yaşamıştır diyebiliriz. Bunun yanında dikkatimizi çeken bir başka nokta ise, Erdebil dergahından 1900’lü yıllarda alınan belgelerde Şah Kulu, Tursun, Mustafa ve Ali adlarının geçmediğini görüyoruz. Oysa 1560 tarihli  Osmanlı vergi kayıtlarında Mustafaoğlu Şahkulu geçmektedir. Her kuşak için 30 yıl hesabıyla geri doğru gittiğimiz zaman da Şah kulu’nun yaşadığı dönem 1560’lı yıllara isabet etmektedir. Şah Kulu isminin özel bir anlamı bulunmaktadır. Bunun bir çok sebebi vardır. Bunlardan birincisi Şahkulu Türkmenleridir ki Erdebil Dergahına  en bağlı Türkmen oymağı olarark kabul edilmektedirler. İkincisi ise Şah kulu  isim olarak Erdebil Dergahına bağlılığı ifade eden bir addır. Bu yüzden belgede  verilen bilgiler daha sonra verilen bilgilere  göre daha  doğru görünmektedir. O halde Belgeyi alan Şah Hüseyin Olduğuna göre Şah İbrahim’in ayrı bir kolundan gelmektedir. Bilindiği gibi birden fazla evlilik yapıldığı için aile bir çok koldan yürümektedir. Şah İbrahim’in de birden fazla oğlu olduğunu düşündüğümüz zaman bu kolun oğullarından birina bağlı olduğunu düşünebiliriz.

Bu bilgiler 1321 hicri kameri tarih ve 1903 miladi tarihte  Erdebil dergahından verilen belge ile de uyuşmaktadır. Ancak  ilk belgede soy şeceresi daha sınırlı tutulmuşken burada şecere tam olarak verilmektedir. Buna göre  Şeyh İbrahim’den önce  Şeyh Hoca Ali, Şeyh Sadreddin ve Şeyh Safi ilave edilmiştir. Bu da bize Şeyh İbrahim’in şah İbrahim olduğunu göstermektedir.

Dergimizde yayınladığımız belgelerden biri de dedelerin taliplerinin görmeye çıkmadan önce  yapılan bir toplantıya ait tutanaktır. Bu tutunakta Şah İbrahim Veli Ocağına ait bütün dedelerin yanında Dede Kargın Ocağı’nın dedesi Yusuf kargın da katılmış görülmektedir.  Ancak Şah İbrahim Veli Dedesinin açıkça ifade edilmiş olması ve tutunakta özel bir yere sahip olması  Dede Kargı Ocağı ile Şah İbrahim Ocağı araşında sıkı bir dostluk ilişkisi olduğunu göstermekte ve özellikle Görgü cemlerininin disiplinini sağlanmasında ortak hareket ettikleri anlaşılmaktadır.

Ocağın Tarihi ile ilgili olarak kesinlikle belirlememiz gereken bir sorun da Şah İbrahim Veli ile  bu ocağın bağlantısının sağlanması konusundadır. Şah İbrahim Veli’nin Merzime Köyüne gelişi ve ocağın burada kuruluşu ile ilgili kesin bir bilgi elimizde bulunmamaktadır. Yalnız Ocağın dedelerinden Mehmet Çelik’in bir ifadesine göre Şah İbrahim Veli Timur’un ordusuyla Anadolu’ya gelmiş. Dönerken Timur’dan ayrılarak Mezirme’de  ocağını kurmuştur. Bu bilgi tarihsel olarak Şah İbrahim Veli’nin hayatıyla uyum sağlasa bile kanıtlayacak başka bir belge bulunmamıştır.

Şah İbrahim Veli ve benzeri Horasan Erenlerinin Velayetnameleri ve Menakıbnameleri  bulunmaktadır. Ocak mensuplarının elinde böyle bir belge bulunduğu takdirde veya başka yeni belgelerle bunu kanıtlamak gerekir.

Bütün yayınladığımız belgeler dikkatle incelendiği zaman Anadolu Türkmen oymaklarının bağlı bulunduğu en önemli ocaklardan biri olan Şah İbrahim Ocağı’nın bütün  sosyal, kültürel ve ekonomik değişmelere karşılık varlığını bütün canlılığı ile sürdürdüğünü göstermektedir. Yayılma alanlarının neredeyse Anadolu’nun bir çok bölgesini içine alması ve buralarda yakın zamanlara kadar  ilişkinin en azından yılda bir defa sürdürülmesi,  19. ve 20. yüzyılın başlarındaki ulaşım imkanlarının bütün sınırlılığına rağmen çok önemli bir sosyolojik olaydır.

Bege 1
İcazetname
Çerçeve içinde:

…ve ma teahhara ve yütimme nimete aleyke ve yehdiyeke sıratan müstekima ve yensurakallahü aziza ….

Liyezdadû imanen maa imanihim vallahü cunudüssemavati vel arza ve kanallahü alimen hakima liyüdhilel müminine vel müminati cennatin terci min tahtihel enharü halidine fiha ve yükeffira anhüm seyyiatihim ve kane zalike indallahi fevzen azima.

(Bu çerçeveden sonra 7 adet hilye var.)

Asıl Metin:

Minel atebetil hüsniyye aleyhi elf elf tahiyye

Şükr u sipas ol melikü’l-nasa revadur ki enbiya-yı izamın merakid-i şeriflerin kıblegah-ı kaffe-i enam kıldı ve evliya-yı kiramın meşahid-i münifeleri mutekif-i her has u am eyledi  ve durud-ı na ma’dud ol resul-i emine layıktır ki cem-i akvalinde sadıkdur ve emraz-ı isyan devasında tabib-i hazikdür  ve tahiyyat-ı na mahdud ali münteceb ve ashab-ı müntahabine ki her biri asuman-ı risalette bir kevkeb-i dürri ve felek-i hideyete necm-i mudîdürler emma b’ad erbab-ı din ve ashab-ı yakinün re’y-i âlem ü aralarına mahfi ve puşide olunmaya ki hak sübhanehu ve teala  evliya-yı din ve eimme-i hâdîn ki semerehu şecerehu nübüvvet ve nur-ı hadikat-i vilayetdürler ki meveddetlerin cemî insana: “Kul la eselikum aleyhi ecran ile’l-meveddeti fi’l kurba” muktezasınca vacib ü muhabbetlerin Hadis-i Şerif-i Nebevi: “Allahümme inni uhibbuhum ve uhibbu  men yühibbuhum” mucibince cümle ehl-i imana ragıb  ve bu güruh-ı ba şükuhun merakıd-ı müteberrekelerinde mücaveret-i ihtiyar idenlerin taatlarında sevabları muzaaf   ve ziyaretlerine teveccüh idenlerin cemi günahlarını afv ve atebe-i aliyye ve südde-i seniyeleri sükkehân-ı ehl-i âlem  ve hacetü reva-yı benî adem oldugı pertev-i hurşid-i alem-i tab gibi zahir ve taht-ı kubbe-i Firdevs-i rütbeleri mahalli icabet-i dua ve husul-i her meram ve müd’a olmakta iştibah olmaz ve bu tarikte gümrah olan menzil-i hakikate yol bulmaz bu takdirce bu ulvi makama talib ve sümuvv kadre ragıb olan sadıkül akide vel ihlas takva-şiar Şah Hüseyn ibni Şah Veli ibni Şahkulu ibni Mustafa ibni Ali ibni Mustafa ibni Tursun ibni Şeyh İbrahim farkeyn-i kadem ve didesin naleyn  kılub Mirat-i âli makam-ı eimme-i kiram ve evliya-i lazimül ihtiram ve meşayih-i izam a’nî imamlar ve evliyalar ziyaretine gelüb ve ziyaretleriyle müşerref ve ser-efraz olub ve çün bu emakin-i müteberrike mahal-i isticabet ve dua olub bu sebebden devam-ı ömr ve devlet-i padişah-ı İslam içün ve cemi müminin ve müminat ve müslimin ve müslimat içün kema yenbeği ziyaret ve dua idüb ve iki rekat hacet namazın kılub ve Kerbela-yı muallada vaki olan Hacı Bektaş Veli kuddise sırruhul aziz tekyesinde cümle fukara-yı babullah nazarında ve seyyid ü sadat huzurunda kazan kaynatub ve canla ve başla safa nazar olub ve kendüsine sofra ve çerağ havale olunub ve hakkında hayır dualar kılındı. Ve gülbanklar çekildi ve cümle fukara-yı babullah mezkurdan razı ve şakir oldular emma bu asitane-i münevverenin nurundan mütedavi olan ümera-i kamkar ve sahib-i devletan-ı visar ve sadat-ı kibar ve kuzat-ı şeriat-şiar ve ulema-i refi-mikdar ve sahiban-ı şod u yed ve ehl-i tarik ve beyat hazretlerinden rica olunan oldur ki mezkurun üzerinden bu astane hatırıçün nazar-ı merhamet ve inayetiniz diriğ olunmaya ve ana olan izzet ve hürmet ve riayet ve himayet bu canibe olmuş gibidir ve indellah zayi olmaz ki “innallahe la yüdiü ecral mühsinin ve men caze(?)bilhaseneti ve lehü aşrete emsaliha” vesselamü ala menittebeal hüda. Hurrira fi evail-i şehr-i Muharremü’l- Haram sene selasine ba’del elf.(1030/1620)

                                                                       Ed- Dai Ali Dede el –Mücavir bi-Kerbela

                                                                        Mühür: el-Abd el aciz ilallahil aliyyir raci

Günümüz Türkçesine Çevirisi
 (belgenin başı eksiktir)

(Çerçevelerin içi)
“O, öyle bir yaratıcıdır ki, müminlerin kalplerine sükuneti indirdi ta ki imanları ile beraber iman arttırsınlar ve göklerin ve yerin orduları Allah içindir ve Allah işitendir, bilendir. Mümin olan erkekleri ve kadınları altından ırmaklar akan cennetlere içlerinde ebedi kalıcılar olmak üzere girdirsin ve onların günahlarını örtsün ve bu ise Allah indinde pek büyük bir kurtuluş olmuştur.”[1]
Asıl Metin:
DEĞERLİ VE GÜZEL EŞİKLERDEN (KENDİSİYLE ŞEREF DUYDUĞUMUZ PEYGAMBERE) BİNLERCE SELAM OLSUN[2]
 Şükür,  insanların yaratıcısı olan Allah’a yaraşır ki, büyük peygamberlerin mezarlarını tüm canlıların kıblesi kıldı(Tüm canlıların yöneleceği yer kıldı). Ve kerem sahibi evliyaların makamlarını halkın ve Allah’a yakın insanların sığınacağı birer sığınak yaptı. Sayısız selam da o “emîn” olan, kendisine güvenilen peygambere yaraşır ki, onun söylediği tüm sözler doğrudur ve o, Allah’a başkaldırı hastalığının yani isyanın  en becerikli ve en güvenilir tabibidir. Yine sayısız selam ve dua onun seçilmiş arkadaşlarına ve ailesine olsun ki, onların her biri peygamberlik göğünün ve doğru yolun ışık saçan birer yıldızlarıdır.

Şimdi (ey Kardeşim), din erbabının ve Allah’a yakın olanların yüceliklerinden asla şübhe edilmeye. Çünkü bunlar için nübüvvet yani peygamberlik ağacının meyveleri denilmiştir. Onlar aynı zamanda vilayet bahçesinin nurlarıdır da. (Kur’an’da Peygamberin ağzından buyurulan):“Ben bunun üzerine sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum”[3] ayeti gereğince herkesin  onlara sevgi beslemesi gerekir.  Ve “ Allah’ım ben onları ve onları sevenleri seviyorum”  hadis-i şerifine de uygun olarak, bu yücelik ve ululuk sahibi kişilerin türbelerinin bulunduğu yerlerde riyazat(nefis terbiyesi) ve ibadet edenlerin ibadetleri kat kat artsın, ihtiyaçları verilsin ve alınları güneş gibi parlak ve açık olsun. Kabirleri Firdevs bahçelerinden bir bahçe ve duaların, ibadetlerin ve dileklerin kabul edildiği yerler olsun. Bunların böyle olduğuna da şübhe yokdur. Bu yüce makama talip olanlardan, sağlam inanç sahibi, ihlaslı insan Şeyh İbrahim oğlu Tursun oğlu Mustafa oğlu Ali oğlu Mustafa oğlu Şahkulu oğlu  Şah Hüseyin evliya ve meşayih kabirlerini ziyaret edip, bu mübarek mahallerde, hem kendi ve hem de tüm mümin ve Müslümanlar için niyazda bulunmuş, iki rekat hacet namazı kılmış ve Kerbela’da bulunan Hacı Bektaş Veli Tekkesinde tüm mürid ve muhibler huzurunda kazan kaynatıp, canla başla safa nazar olup, kendisine sofra ve çerağ verilmiştir. Kendisine hayır dualar edilip, tüm muhipler kendisine haklarını helal ettiler. Bundan sonra bu dergahın nurundan nurlanan emirler, devlet adamları,  sadat-ı kiram ve ulema ile tarikat erbabından rica olunur ki, Şah Hüseyn’in üzerinden merhamet nazarlarını ve yardımlarını esirgemeyeler. Ona yapılan merhamet, yardım ve saygı bize yapılmış gibidir ve  “Allah iyilik yapanların iyiliğini zayi etmez” [4] buyrulduğu gibi hiçbir zaman Allah katında bu iyilikler zayi olmaz. Hidayete erenlere selâm olsun. Bu belge 1030/1620 yılının Muharrem ayının ilk günlerinde yazılmıştır.

                                                                                  Kerbela’da oturan Ali Dede

Mühür: Yüce Allahın yardımına muhtaç aciz kul
Belge 2
Şecere
Evliyaullah ve esfiyaullah ve ehibba-i zahir-i ismullah ve sıfatullah va ala mahallil hikmetullah ve âyât ve raşidin halifelerine veaccallahü hadi ve peygamberittahiyyat ahfad-ı ehl-i beyt ve evladlarına ve ala arifine billahil bekail Mustafaviyye ve alel vafikine bi tarikatil garrail murtazaviyye seyyidül vafi-is senedat vel bürhan sulbi eş-Şeyh es-Safi şahidler ve enbiyaihi ve esfiyaihi mümin olanlara emin ve evliyalara ve ana yakın inkıyalara yani mutekıd olanlara selamün aleyhim ve ala men ve alihim ve rahmetullahi ve berekatühu. Sülale-i kiram her birinin ve sülk-i nisbet ve suret-i intizam var idi Şah İsmail bin Sultan Haydar bin Sultan Cüneyd ve Cüneyd Naki oldur ki mümtazı ola Sultan Cüneydin Şah Hüseyin ibni Şah Veli ibni Şah Kulu ibni Mustafa bin Ali ibni Mustafa ibni Tursun ibni Şeyh İbrahim bin Şeyh Hoca Ali bin Şeyh Sadreddin ve ma bakiye evladı. Der nüsha-i diğer suret-i intizam girifte ketebe ef(da)lüssadat Hacı Emir ….astane-i melaik basban(?) hazret-i Şeyh es safiyyüddin aleyhirrahme merhum Şeyh es Safiyyüddin hazretlerinin hademelerinden
(Daire içinde şu iki isim vardır:)
Muhammed Naki mütevelli..
Sebk Ğifari
Balada ism-i şerifleri sebk iden sülale-i kiram hazretlerini ziyaret ile niyaz iden meşayih ve mühibbandan cenab-ı paşaya silsilenamenin bir sureti talebi vechile virildi. Ve muma ileyh cenab-ı paşa hakkında hurmet ve riayet ve şeyh muma ileyh paşaya virilecek niyazın kaffesi cenab-ı sultanü’l arifin ve bürhanü’s  salikin bi Erdebil ve şeyh Esfiddin seyyidü’l hak alallahi makamehu makamına doğrudan doğruya vasıl olacağı vareste-i beyandır. İş bu buk’a-i müteberrike şehr-i safer sene 1321 tarihinde tahrir olundu ve çend nefer hademe memhur-ı nemika ide.
İbrahim
Muhammed Hasan
Aziz
Muhammed Ali
Muhammed Taki
Muhammed
Hasib
Süleyman
Gaffar
Mürteza
Alıklı Gülihdat(?)
Külb(?)Hüseyin
Cenab-ı Sultanü’s sadatü’l izam li emir Hacı Seyyid Ali merzimei teşrif bi astane-i mübareke cenab-ı kutbu’l arifin ve bürhanü’s-salikin cenab-ı Şeyh Safiyüddin aleyhirrahme ketb? ceddi bozorkvar büyük pederi Şeyh Safiyüddin Seyyidü’l hak ve pederi Seyyid Cibril ilmüddin ve Sultan Haydar ve Sultan Cüneyd ve Şah Haydar ve Şah İsmail ve Sultan İbrahim ve Şeyh Salih eben kema likema ve sandukını astane-i mübareke tevakkuf idilmesi içün eimme-i ehl ve hadimü astane-i müteberrike der hidmeti ….meşgul yani salifü’z -zikr sadat-ı izamı ziyaret arzu iden cemi ammuzade ve muhibbamız  Haydar’a raiha selam ve âli asitaneye hizmet ve ihtiram ve istid’a iderler ve hademeleri sizler memnun ve mesrur idin ve her ne niyaz i’ta iderler ve Şeyh muma ileyh cenab-ı paşaya teslim idülür ise doğruca kendüye vasıl olur. Şaha  men ki ibadet başlar ehl-i zemme ictinab ika-yı vacibü’l ihtiram hürmet ve hidmelerin müzayakasını sizler def idiniz ki anlarda haklarınızda dua ile meşguliyetleri indallah ve inderresul makbul ola vesselam. Fi Safer 1301.
Muhammed Talib
Gurre Muhammed Ali
Gaffar
Mütevelli Başı Muhammed Taki
Günümüz Türkçesine Çevirisi
Allah’ın evliyalarına, temiz kullarına, peygambere onun olgun halifelerine, peygamberin evlatlarına, torunlarına, Şeyh Safi hazretlerine, tüm mümin ve Müslümanlara selam olsun. Allah’ın rahmet ve bereketi, hayır ve ihsanı onların üzerine olsun.
Temiz sülaleye mensup olanların her birinin şecereleri vardır:  Şah İsmail, babası  Sultan Haydar. (Onun) babası,  Sultan Cüneyd. ve Cüneyd Naki oldur ki mümtazı ola Sultan Cüneydin Şah Hüseyin babası  Şah Veli babası Şah Kulu babası Mustafa babası Ali babası Mustafa babası Tursun babası Şeyh İbrahim babası Şeyh Hoca Ali babası Şeyh Sadreddin ve diğer evlatları. Bu nüsha diğer nüshadan, Şeyh Safiyyüddin’in dergahlarından Pasban dergahından Hacı Emir isimli kişi tarafından kopyalanmıştır.
(Daire içinde şu iki isim vardır:)
Muhammed Naki mütevelli…
Sebk Gifari
Yukarıda isimleri geçen sülale-i tahireden olan kişileri ziyaret ederek niyaz eden şeyh ve muhiblerden, paşa hazretlerine bu silsilenamenin bir sureti kendisinin isteği üzerine verilmiştir. Paşanın hürmet ve itaatinin ve dergah şeyhinin kendisine bu belgeyi vermiş olması cenabı Şeyh Safiyyüddin hazretlerinin manevi malumu olduğuna şüphe yoktur. Bu belge 1321/1903 senesinin sefer ayında yazılmış olup aşağıda isimleri yazılı kişiler imzalamıştır.
İbrahim
Muhammed Hasan
Aziz
Muhammed Ali
Muhammed Taki
Muhammed
Hasib
Süleyman
Gaffar
Mürteza
Alıklı Gülihdat(?)
Külb(?)Hüseyin
Seyyid Emir Hacı Ali, Şeyh Safiyyüddin hazretlerinin yüce dergahını  ziyaret etmiş, büyük pederi Seyyid Cibril ve Sultan Hayder ve Sultan Cüneyd ve Şah Haydar ve Şah İsmail ve Sultan İbrahim ve Şeyh Salih’dan kalan sandukanın bu dergahda kalması içün çaba göstermiş, kendisi de bir süre burada kalmıştır. Bu arada ibadet ve dergah hizmetleriyle meşgul olmuştur. Her kim bu dergaha gelir niyaz eder, hizmet ederse bu doğrudan doğruya şeyh hazretlerine ulaşacaktır. Bu dergahda herhangi bir zorluk ve darlık olur ise, görevliler bunu def etsin. Böylece  gelenler rahat etsin ve size hayır dualar yapsınlar. Bu duaların Allah ve Peygamber katında makbul olacağından şüphemiz yoktur. 1301/1883
Muhammed Talib
Ğurre Muhammed Ali
Gaffar
Mütevelli Başı Muhammed Taki
Belge 3
Şecere
İsimler yuvarlak çerçeve içindedir:
Musa Kazım
Bin
El İmam Cafer Sadık
Bin
El İmam Muhammed Bakır
Bin
El İmam Zeynel Abidin Ali
Bin
El İmam Hüseyin(yanda Aliyyül Ekber bin Muhid Kerbela ve sol yanda ise Aliyyül Asgar kebidü kerbela
(Burada iki yana ok işareti ayrılarak Fatıma ve İmam Alinin kütükleri var:)
fatıma                                                  Emirül Müminin                           
                                   binti                                                                Ali
                    Resulullah Muhammed                                                    bin
                                     bin                                                           Ebi Talib
                                Abdullah                                                            bin
                                     bin
                            Abdulmuttalib                                                  Abdulmuttalib
Bismillahirrahmanirrahim

İyn caniban-ı hüzam astane-i mübareke hazret-i seyyidüş şüheda ve hazret-i ebal fazlül Abbas der Kerbela şehadet mi dehem  ki iyn şecere ve nesebname-i mübareke aga-yı seyyid Hacı Seyyid Ali ibni Şah-ıpadişah bin Hoca Ali bin Şah İbşir sahih ve muteber est. Ve tıbkı nüsha-i asli müarraha 1321 hicri ki bi hatt-ı Hacı Pir Gafur hadim-i astane-i mübareke hazret-i Şeyh Safiyüddin aleyhirrahme nivişte şod. Ve bi mühr-i cemi er(?)mütevelli ve hüddam-ı ân âstane-i reside est.
İyn Canib,  Hacı Şeyh Kuvad veled-i Şeyh Ali bin Cebe sakin bi Kerbela, iyn şecerename zeylu niviştenemud ez nüsha-i asli sulh est.
Huddam Şah Hüseyn Huddam-ı Astane-i Hüseyni
El ahkarül enam Hüseyn delil-i Kerbelail âlî el hac seyyid başir bin Mahmud
Nasrullah el Mevsuri
El ahkar esseyid Süleyman Nasrullahil mevsuri
Huddam-ı astan-ı Erdebil
Huddam-ı astan-ı Erdebil İmam Hasan delili Hacı Seyyid İbrahim seyyid Mustafa oğlu Hacı Seyyid İbrahim.
Sağ alt yanda: el ahkar seyyid İbrahim nasrullahil mevsuri
Günümüz Türkçesine Çevirisi
İsimler yuvarlak çerçeve içindedir:
Musa Kazım
Bin
El İmam Cafer Sadık
Bin
El İmam Muhammed Bakır
Bin
El İmam Zeynel Abidin Ali
Bin
El İmam Hüseyin(yanda Aliyyül Ekber bin Muhid Kerbela ve sol yanda ise Aliyyül Asgar kebidü kerbela
(Burada iki yana ok işareti ayrılarak Fatıma ve İmam Alinin kütükleri var:)
fatıma                                                  Emirül Müminin                           
                                   binti                                                                Ali
                    Resulullah Muhammed                                                    bin
                                     bin                                                           Ebi Talib
                                Abdullah                                                            bin
                                     bin
                            Abdulmuttalib                                                  Abdulmuttalib
Tüm kullarına acıyan, müminlere ise daha çok merhamet eden Allahın adı ile,
Kerbela’da bulunan Hazret-i Abbas dergahından yazılan bu şecere,  seyyid Hacı Seyyid Ali ibni Şah-ı padişah bin Hoca Ali bin Şah İbşir’e ait olup  sahih ve muteberdir. Asıl nüshası 1321/1903 yılında  Şeyh Safiyüddin dergahı görevlilerinden Hacı Pir Gafur tarafından yazılmış olup, altlarında da aşağıdaki şahitlerin isimleri vardır:
Kerbela’da oturan Cebe oğlu Şeyh Ali, oğlu Şeyh Hacı Kuvad tarafından bu eski şecereye aslından yeni ek yapılmıştır.
Şah Hüseyn Hüseyni Dergahı hizmetkârı
Kerbela Dergahı delilcisi Mahmud oğlu Beşir
Nasrullah el Mevs

 

Not: 30. SAYI - Yaz 2004

 

ŞAH İBRAHİM OCAĞI ÜZERİNE YENİ BİLGİLER

Alemdar YALÇIN - Hacı YILMAZ..


TEBDER KURULUMUDUR
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol