TEBDER KURULUMUDUR
MANA YAZILARI
ALEVİLİK İNANCININ ÖZLERİ

Erdebil Ocağı

Erdebil Ocağı ve Safevi Devleti PDF Yazdır E-posta
Perşembe, 03 Ocak 2008 22:46

Rıza Zelyut


ŞAH İSMAİL (HATAYİ)

Image



İRAN'da, Türk boylarına dayanarak Safevi devletini kurmuş olan Şah İsmail (Alevilerde bilinen adıyla Hatayi), güçlü bir ozan olarak Alevi edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir.

Alevilerin dinsel törenleri (Cem ayini) sırasında okunan nefeslerin en önemlileri Hatayi'den ve Pir Sultan Abdal'dandır. Anadolu Alevileri için Şah İsmail'in şahlığı değil, bu yönü önemlidir. Alevi din kültürünün ve edebi kültürün büyük adlarından olan Şah İsmail, Aleviler arasınada Şah İsmail olarak değil de, Hatayi olarak anılır... Kendisine "Şah Hatayi" de denilir...

1486 yılında doğup 1524 yılıda ölen Şah İsmail, kitaplarında Erdebil Şeyhi diye adı geçen Safiyüddin'in soyundan gelir. Alevi büyüklerine Şeyh denilmediği için, Safiyüddin Aleviler arasında Şah Safi adıyla bilinir... Kendisi Safiyüddin-i Erdebili diye de anılır. Onun soyundan ve yolundan gidenlere Erdebil Sufileri denilir. Anadolu'da Sufiyan veya Sufi Sürekleri denilen Alevi çoğunluğu da bunların erkanını uygulamıştır.

Şah Safi'nin soyundan gelenlere Safevi denilmiş, Şah İsmail'in kurduğu devlete, bu nedenle Safevi Devleti adı verilmiştir.



Şah Safiyüddin, Azerbaycanlı bir Türk ailesinden gelir. Onun, Diyarbakırlı Kürt bir aileden olduğu, bu bölgedeki Sencan'dan göçtükleri yolundaki yorumlar yanlıştır. Daha başlangıçtan beri Safi'ye, çevresindeki İranlılar Türk Şeyhi ve Türk Genci diye hitap ediyorlardı. Zaten, Merv yakınlarında, Nişapur yakınlarında ve Azerbaycan'daki Derbent civarında Sencan adlı kentler vardır.

Safiyüddin'in soyunun ortalama 25 kuşaklık bir zincirle yedinci İmam Musa Kâzım'a bağlandığı ileri sürülür. Araştırmacıların bazıları, bu bağlantının 16. Yüzyıl'da ortaya çıktığını, uydurma olduğunu söylerler. Bu uydurma iddiası daha 16. Yüzyıl'da Osmanlılar zamanında ortaya atılmıştır.


Şeyhülislam Ebussuud Efendi, Aleviler aleyhindeki fetvasında bu iddiayı ortaya atar. Fakat, aynı Osmanlılar, Şah Safi soyundan gelip sonradan Sünnileşen bir aileyi seyyid sayar.

Bunun örneği Şah (Şeyh) İbrahim'in oğlu Ebu Yahya Muhammet soyunda ortaya çıkar. Bu soydan gelip de sonradan Sünnileşen bir kol, seyyit kabul edilir. Osmanlılar, 20. Yüzyıl'a kadar bu kola büyük saygı gösterirler. Sarayda görev bile verirler. Bu Sünnileşen Erdebil kolu, İstanbul'da seyyit olarak baş tacı edilir.

Halbuki Şah İbrahim'in diğer oğlu Şah Cüneyt soyundan gelen Şah İsmail, yalancı seyyid sayılır. İmamlarla bağlantısı kabul edilmez. Elbette, bu tavrın altında siyasi kaygılar vardır. Osmanlılara rakip olan Safevi devleti, tamamen Türk boylarına dayanılarak kuruldu. İran'da Aleviliğin bir kolunu kuran Şeyh Safi'nin dayanağı da genelde Türk boyları idi. Çevresinde hiç Kürt bulunmayan bir lideri, bazı tarihçiler Kürt sayarak tam bir yanılgıya düşmüşlerdir. Zaten, Safevi kültürü ile Kürt kültürü arasında hiçbir ortaklık yoktur. Safevi ailesi, daha başlangıçtan beri özellikle Türk boylarıyla ilgilenmişlerdir... Kürtler, genellikle Osmanlı düzeni ile uyum içinde olmuşlar ve Sünniliğin en kuralcı mezheplerinden olan Şafii'liği yeğlemişlerdir.

Azerbaycan'dan gelip Erdebil'e yerleşen bu aile 12 İmamların yolundandı. Başlangıçta takiyye (gizlenme) gereği, bunlarda bazı Sünni belirtiler göze çarpsa da, bu, Alevi liderlerin baskı karşısında takındıkları tutumdan doğar.

Safiyüddin Erdebili 1252'de Erdebil'de doğdu. Firuz Şah'ın torunu olan Safiyüddin, Şeyh Zahidi Geylani'den el aldı ve ondan ders gördü. Kısa bir süre içinde tasavvuf konularındaki bilgisiyle ün kazandı. Şeyh Zahidi Geylani'nin ölümü üzerine onun postuna oturdu. Burada, Alevi düşüncesini yaymaya başladı. Şeyhin kızı Bibi Fatma ile evlendi. İran İlhanilerinin veziri olan yazar Reşidüddin ile yakın ilişkiler kurdu, Reşidüddin tarafından saygı ve sevgi gördü, korundu. Zamanla, çevresinde toplananlar, ona bağlananlar çoğaldı. Halk üstündeki etkisi, Moğol hükümdarı Emir Çoban'ın ilgisini çekti. Emir Çoban, Safiyüddin'i ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında, Safiyüddün, Moğolların İran halkına yaptıkları baskıyı Emir'e anlatarak baskının kaldırılmasını sağladı ve halkı huzura kavuşturdu. İslam dünyasının her tarafından kendisini akın akın görmeye gelenler oldu. Bunların önemli bir bölümü de Anadolu'dan gelen Alevilerdi.

Şeyh Safi ölünce (1334) oğlu Sadrettin Musa posta oturdu. 1334-1392 yılları arasında postta kaldı. Yandaşları binleri buldu.

Hoca Alaüddin Ali, (şeyhliği 1392-1428) babasından sonra tarikatın başına geçti. İlk Osmanlı padişahları bu tarikatın şeyhlerine her yıl Çerağ Akçesi adıyla hediye gönderirdi. Hoca Ali'nin, Timur üstünde büyük nüfuzu vardı. Timur, Hoca Ali'ye, Erdebil ve köylerini verdi. Bu durum, Anadolu'daki Alevi zümreleri arasında kendisine çok sayıda taraftar sağladı. Timur'un, Anadolu'dan İran'a götürdüğü Türkmenler, Hoca Ali'nin ricasıyla Erdebil'e yerleştiler ve Hoca Ali'nin müritleri oldular. Bunlardan bir kısmı Anadolu'ya dönerek, pirlerinin propagandasını yapmaya başladılar. Tarikat merkeziyle uzak yerlerdeki müritler arasında rehber aracılar vardı.

Şah İbrahim Veli

Anadolu Alevilerinin erkânı (yol ve yordamı) ve felsefesi ile Safevi felsefesi ve yolu birbirine çok benzer. Bu etki, özellikle eski kaynaklarda, Şeyhlerin Şahı unvanı ile anılan ve bugün Alevilerin Şah İbrahim Veli dedikleri İbrahim zamanında artmış görünüyor.

Image

Şah İbrahim, Hoca Ali'nin oğludur. Pirliği 1428-1447 yılları arasındadır. Hoca Ali zamanında, Anadolu Alevi kesimi arasında başlayan çalışmalar, Şah İbrahim zamanında, kuvvetlendi, yayıldı... Anadolu Alevileri, bu ocağa aktı. Hacı Bektaş Ocağı'nın yanında, Anadolu'da ikinci ve kuvvetli bir ocak oluştu.

Bu ocak, Alevi düşüncesini, doğrudan doğruya iktidara getirmeye çalışmıştır. Siyasi içerikli ve militan tavırlı Safevi Aleviliği, Osmanlı baskısı altındaki Türk köylü ve göçebeleri arasında hızla yayıldı. Şah İbrahim'den sonra posta geçenler, Aleviliğin dinsel yönünü ikinci plana indirip siyasal mücadeleye giriştiler.

Anadolu Alevileri için iki Veli vardır. Bunlardan birisi Hacı Bektaş, diğeri Şah İbrahim'dir. Şah İbrahim Veli, Anadolu Alevilerinin büyük bölümü tarafından veli bilinir. O, İmamların (12 İmam) bilgisinin sürdürücüsü kabul edilir.

Şah İbrahim Veli ölünce (1447) postuna, oğlu Şah Cüneyt oturdu. Safeviler Cüneyt'ten itibaren siyasi çalışmalara başladılar. Cüneyt'in siyasal çalışmaları ve iktidara göz dikmesi nedeniyle amcası Cafer ile arası açıldı. Babasının müritlerini çevresine topladı. Azerbaycan, Doğu Anadolu ve İran'ın öteki bölgelerine müritler gönderdi; yer yer isyanlar çıkardı. Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah, bu isyanlar yüzünden onu sınır dışı etti. Cüneyt de, Anadolu'daki Aleviler arasında çalışma yapmak için İkinci Murat'a başvurdu; fakat bu isteği kabul edilmedi. İkinci Murat, bazı hediyeler yollayıp Cüneyt'i geri çevirdi. Cüneyt, Karamanoğullarına gitti. Amacı anlaşıldığından burada da tutunamadı. İçel bölgesinde, Batı Anadolu'da, Kuzey Suriye'de bulunan Türkmen aşiretleri (özellikle Varsaklar) arasında propagandaya girişti. Bir emirlik kurmak istedi. Memluk Sultanlığı'nın işe karışmasıyla başarıya ulaşamadı. Tarabzon Rum devletini ortadan kaldırıp bu devletin toprakları üzerinde bir devlet kurarak amacını gerçekleştirmek istediyse de başaramadı. Bundan sonra Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına gitti. Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah'a karşı Cüneyt'in taraftarlarından yararlanmak isteyen Uzun Hasan, kız kardeşi Alemşah Hatun'u onunla evlendirdi (1458). Cüneyt, bundan sonra Erdebil'e döndü. Müritleriyle Dağıstan'a hâkim olan Şirvan Hükümdarı Halil ile yaptığı savaşta öldürüldü (1460). Ondan sonra posta oğlu Şah Haydar oturdu. Pirliği 1460-1488 arasındaydı. Cüneyt’in yarıda kalan çalışmalarını Uzun Hasan'ın kızıyla evlenerek durumu kuvvetlendirdi. Müritlerine On İki İmam'ı ifade eden 12 dilimli kızıl taç giydirdi, sarık sardı. Bu yüzden tarikatın mensuplarına "kızılbaş" veya "Haydari" denildi. Haydar, babasının intikamını almak üzere, Şirvan Hükümdarı Ferruh Yesar'ın üstüne yürüdü; fakat savaş meydanında öldü (1488).

Bundan sonra bu aile hakkında takibata başlandı. Uzun Hasan'ın oğlu Sultan Yakup 1490'da ölünce, Akkoyunlu ailesi arasındaki saltanat mücadelesinde, Safevilerin nüfuzundan yararlanmak isteyen Akkoyunlu Hükümdarı Rüstem Bey, İstahar kalesinde tutuklu bulunan Şah Haydar'ın oğullarını serbest bıraktı ve Erdebil'de yerleşmelerine izin verdi. Safevi postuna Şah Haydar'ın oğlu Şah Ali geçti. Pirliği, 1488-1494 arasındadır. Ali'nin döneminde Safevi ailesinin Akkoyunlular üstündeki nüfuzu arttı. Şah Ali, müritleriyle Tebriz'den ayrıldı, fakat onun çevresinde toplananların çokluğu Rüstem'i kuşkulandırdı. Ali'yi de geri çevirmek için kuvvetler gönderdi. Yapılan çatışmada Ali öldü.

Bundan sonra İran Alevileri ve Anadolu Alevileri pir olarak Şah Haydar'ın diğer oğlu Şah İsmail'i önder kabul ettiler. Posta oturan İsmail, daha 7 veya 8 yaşında idi. Kardeşi Ali'nin ölümü üzerine, tarikatın müritleri onu Geylan'da Lahican kalesine sakladılar. İsmail, Akkoyunlu Hükümdarı Rüstem'in öldürülmesinden sonra, 13 yaşında olduğu halde, büyükbabası, Uzun Hasan'ın bıraktığı devletin başına geçmek için, gizlendiği Lahican'dan ayrıldı (1499). Doğu Anadolu'ya geldi. Yanında birkaç yüz müridi vardı. Sonra Erzincan'a ulaştı. Anadolu'daki Alevi Türk boylarından "Rumlu, Ustacalı, Tekeli, Şamlı, Zülkadirli, Varsak, Çepni, Arapkirli, Turgutlu, Bozcalı, Ecirli, Hınıslı" boyları, onun çevresinde toplandılar. Şah İsmail; "Çapanlı, Karamanlı, Avşar, Kaçar" gibi boyları da yanına aldı. Anadolu'dan topladığı Alevi askerlerle 1500'de İran'a döndü. Arran'ın ve Şirvan'ın bir kısmını ele geçirdi. Azerbaycan üstüne yürüdü; Akkoyunlu Elvend Mirza'yı, Nahcivan'da yendi. Mirza, Diyarbakır'a kaçtı. İsmail de Tebriz'e döndü. Bu şehri, Safevilerin ilk başkenti yaptı ve saltanat tacını giydi (1501). Şah İsmail bundan sonra Irak-ı Arab'ı aldı ve Fars hükümdarı Murad Bey'i, Hemedan'da yendi (1503). Şiraz ve Bağdat'ı aldı (1504).

Akkoyunlu soyundan olanları öldürttü. Kurtulanlar Dulkadırlılara sığındı ve geri kalanlar Mısır ve Osmanlı ülkesine kaçtılar. Şah İsmail, Fars ve Irak hükümdarı Murat Bey'in Dulkadırlı Alaüddevle'ye sığınması üzerine, Elbistan'a yürüdü. Alüddevle korktu, Turna Dağı'na çekildi. Şah İsmail, Harput ve Diyarbakır'ı aldı (1507). Saltanatını kuvvetlendiren İsmail, Aleviliğe aşırı derecede bağlandı.

Sünni mezheplere karşı şiddet kullandı. Camilerde ilk üç halifenin lanetlenmesini emretti. Komşu devletlerde, özellikle taraftarlarının çok olduğu Anadolu'da, Alevi propagandasına girişti. Özbek Hanı Şeybanı'nın üzerine yürüdü. Merv'de yapılan savaşı kazandı; Özbek Hanı öldü. İsmail, bundan sonra batıda Osmanlı ve Memluklara karşı faaliyete geçti. Alevi propagandasını etkili şekilde geliştirdi. Anadolu'da Yavuz Sultan Selim tahta geçince, Alevilere karşı saldırı başlattı ve saptanılan Alevilerin çoğunu öldürttü. Sonra da İran seferine çıktı. Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim 1 Ağustos 1514'te Çaldıran'da karşılaştılar.

Osmanlı ordusu, sayıca fazlaydı. Ayrıca ateşli silahları ve topları vardı. Yapılan savaş, Şah İsmail'in yenilgisiyle sonuçlandı. I. Selim, Tebriz'e geldi. Azerbaycan, Diyarbakır ve Doğu Anadolu, Osmanlı ülkesine katıldı.

Şah İsmail, 1524 yılında ölünce yerine oğlu Şah Tahmas geçti.

Şah İsmail, Türk Kültürünü Yaşattı

Şah İsmail zamanında, İran'a, Türk kültürü egemen oldu. Türk unsurların olağanüstü ilgi görmesi, Anadolu'dan İran'a alt katmanlar arasında büyük göç dalgasının doğmasına neden oldu. Osmanlı devleti bunu engellemek için elinden gelen bütün yasaklamaları getirdi.

Şah İsmail zamanında, İran'da sarayın resmi dili Türkçe oldu. Devletler arası yazışmalarda Türkçe kullanıldı. Osmanlı sarayında "kaba Türk" "akılsız Türk" "eşek Türk" diye horlanan Türkler, Şah İsmail'in yanında baş köşede idi. Yönetim kademeleri, halktan insanların elindeydi. Sarayda halk ozanları bulunuyor, bunlar türküler okuyorlar, Şah İsmail, beyleriyle birlikte ok atarken, geride duran ozanlar koçaklamalar söyleyerek onları övüyor, tam Dede Korkut geleneği yaşatılıyordu. Alevi kültürünün alt katmanlar üzerindeki etkisini yansıtan Dede Korkut Öyküleri, adından da anlaşılacağı gibi "dede" kültürüne bağlı idi. Bir dede olan "Korkut" Ata, Oğuz boyları arasında, Alevi dinsel liderlerine verilen "dede" unvanı ile anılmıştır. "Korkut", Alevi dedesidir. Bunların geleneğini en iyi biçimde Şah İsmail sürdürmüştür. Şah İsmail, bizzat yazdığı içli, sade, akıcı şiirlerde Türk insanının duygularına tercüman olmuş ve halk tarafından çok sevilmiştir. Şah İsmail'in şiirleri, Türkçe'nin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur.

O dönemde, mollaların yerini dedeler almıştı. Şah İsmail zamanında, İran Şiiliği baskı altına alınmış ve Türk kültürünün baskısıyla, bugünkü Anadolu'da yaşayan Aleviliğin benzeri bir sistem saraya kadar girmişti...

Safevi Devleti, 1736 yılına değin yaşadı. Fakat 17. Yüzyıl'ın ortalarından itibaren saray, Şii Acem mollaların etkisinde kaldı. Türk Aleviliği baskı altına alındı, eritildi ve yok edildi. Acemlerin, İran'da egemen olmasından sonra ise buradaki Alevilik iyice iğdiş edildi. Bugün yalnızca İran Azerbaycanı bölgesinde bazı benzerlikler uygulanır.

 

Rıza Zelyut 

Öz Kaynaklara Göre Alevilik 10.Baskı


 
TEBDER KURULUMUDUR
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol