TEBDER KURULUMUDUR
MANA YAZILARI
ALEVİLİK İNANCININ ÖZLERİ

Ocak Sistemi


Dede Ocağı nedir? Alevilikte Dede Ocakları

Aleviliğin temel kurumu dede ocağıdır. Dede ocaklarının ne zaman kurulduğu konusunda çok farklı görüşler ortaya atılmaktadır. Bunlardan birisi, dede ocaklarının Hacı Bektaş zamanında ortaya çıktığı; bir diğeri, Hacı Bektaş döneminden önce de var olduğudur. Üçüncü görüş ise, ocaklar Safeviler döneminde Şah İsmail tarafından oluşturulmuştur, denilerek Safevi Hükümdarı Şah İsmail ile Osmanlı Padişahı I.Selim (Yavuz)2 arasında gelişen siyasal çekişmelere bağlamaktadır.

Tarihi olaylar ve belgeler bu dede ocaklarının Safeviler döneminden yaklaşık üç yüz yıl kadar önce de var olduğunu göstermektedir: Hacı Bektaş Velâyetnamesi’ndeki “Hazret-i Hünkâr Velâyet kohusı gösterüp İbrahim Hacı’ya Nazar İtdügidür.”3 başlığı altındaki Dede Garkınlılar ve Şeyh İbrahim evlatları arasında yaşanan geyik derisi taç olayı ve 1240 yılındaki Babailer hareketini başlatan Dede Garkın’ın her biri keramet sahibi 400 halifesini toplayarak Dede Garkın sahrasında kırk gün cem yaptıklarını, Elvan Çelebi Menâkıbu’l-Kudsiyye Fî Menâsıbi’l-Ünsiyye4 adlı eserinde açıkça belirtmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Dede Ocaklarının XIII. yüzyıldan önce de vardır.

“Ocak” kavramını, dedeler ve araştırmacılar arasında net biçimde, ortak bir görüş çerçevesinde tanımlamak çok zor gözükmektedir. Dedelerin büyük bir bölümü Seyyid olduklarını belirterek, ataerkil bir yaklaşımla soylarını babadan sürerek Ehlibeyt’e dayandırmaktadır. Dedeler biyolojik olarak ne denli Ehlibeyt’e mensuptur, onu bilemeyiz. Ama aidiyet olarak bütün ocakzade dedelerin Ehlibeyt soyundan geldiği dedeler ve talip toplulukları tarafından kabul edilirler.

Alevi topluluklar, dede ocaklarına bağlıdır. Son yıllarda dede ocakları ile ilgili yapılan yorumlarda ise, aşiret ve boyların beyleri ya da çocuklarının, Emevî ve Abbasî zulmünden kaçan Ehlibeyt soyundan olan seyyid ve seyyideler ile evlendikleri görüşü dile getirilmektedir. Bu aşiret ve boy beyleriyle evlenen Ehlibeyt soyundan gelen ailelerin oluşturduğu çevresel inanç merkezine ve ekolüne “Ocak”, bu ocaklara mensup olan kimselere de “Ocakzade” diyoruz. İşte bu ocakzade olan ve cem erkânının uygulanmasını sağlayan kişilere de “Dede” ya da“Pir” denir.

Ocakzade olanlar, hangi aşiret ve boya mensup ise bunların talip toplulukları da aynı aşiret ve boydan olur, diye bir şart yoktur. Herhangi bir dede ocağındaki talipler, dedelerin bağlı olduğu boydan olabileceği gibi başka boylardan da olabilir. Örn: Dede Garkın ocağının talip toplulukları başta Kargınlar olmak üzere, Çepni, Bayat, Salur, Demirci, Dedesli, Salmanlı, Geygel ve Afşarlardan oluşmaktadır. Afşarlar ve Çepnilerin bir kısmı aynı zamanda Hacı Bektaş Ocağı’nın talipleridir.

Dede ocakları, mürşit ve pir ocakları olmak üzere iki gruba ayrılır:. Bir dede ocağı, ya pir ocağı, ya da mürşit ocağıdır. Mürşit, irşat eden, kılavuz, uyarıcı, müritlerine kurtuluş yolunu gösterici, dervişleri yöneten ve yönlendiren, sözü yasa niteliği taşıyan kimsedir. Mürşit, hem taliplerin hem de pirin üst makamıdır. Kendi sorumluluğunda olan piri, rehberi ve talipleri dinsel eğitim ve öğretim, yargılama ve karar verme yönünden denetler. Bu nedenle mürşidin dinsel, toplumsal ve ahlaksal yönden geniş bilgiye sahip olması gerekir. Tarikatın geleceğini mürşidin eğitimi belirleyeceği için önemi çok büyüktür. Mürşit kavramı da âşıkların dilinde ve telinde alabildiğince yer almış en önemli kavramlardandır. Her pir ocağı bir mürşit ocağına bağlıdır. Her dede ocağının bir talip topluluğu vardır. Mürşit ocağının talibi, bir pir ocağı olabileceği gibi doğrudan mürşit ocağına bağlı talip de olabilir. Bu talip topluluğu kendisini tanımlarken hangi ocağın talibiyse, o şekilde “Falan ocağın talibiyim.” veya “Bizim pirimiz filanca ocağın mensuplarıdır.” gibi ifadelerle tanımlar. Bir ocağın dedesi, talibinin piridir. Ocak mürşit ocağı değil, bir pir ocağıysa, bu ocağın da bağlı olduğu bir piri (dedesi) vardır. Bu durumda o pir ocağının bağlı olduğu ocak, mürşit ocağıdır. Pir ocağı, bağlı olduğu mürşit ocağının talibidir. Yani hem pirdir, hem taliptir; kendi talibinin piridir, kendi pirinin talibidir. Kendi pir ise talibinin mürşididir. Mürşit dahi taliptir. O da yolun talibidir. Çünkü Alevilikte Yol Cümleden (Her Şeyden) Uludur. Hatır gönül saymak uğruna yol çiğnenmez.

Şah Hatayi’nin dediği gibi;

Gel gönül incinme bizden
Kalsın gönül yol kalmasın
Evvel ahir yol kadimdir
Kalsın gönül yol kalmasın
Başındadır altın tacı
Budur erenler miracı
Keskindir yolun kılıcı
Kalsın gönül yol kalmasın

Günümüz araştırmacılarından bazıları, Anadolu’daki dede ocağı sayısını günden güne artırmaktadır. Alan araştırması yapan akademisyenler gittikleri yerlerde: “Siz hangi ocağın mensubusunuz?” diye soruyorlar. Uzmanlar da aldıkları cevabı notlarına ekliyorlar. Çoğunlukla araştırmacılara verilen cevaplar yalan değil, ama eksik oluyor. Bu eksiklik bazen araştırma yapan kişinin altyapısının yetersiz oluşundan, bazen de soruyu cevaplandıran ocak mensubunun bilgisizliğinden veya kendilerini belli bir aileye, soya ya da ünlü bir kişiye bağlama gayretinden kaynaklanıyor. Sonuçta, Alevi ocakları sayısal olarak günden güne fazlalaşıyor. İşte bu nedenlerden dolayı dede ocağı sayısı günden güne artmaktadır. Yaklaşık 4–5 yüzyıldır var olan ve bugün de varlığını sürdüren bir ocak olan Pir Sultan ocağını örnek olarak alırsak:; Pir Sultan 16. yüzyılda yaşadığına göre Pir Sultan’ın babası, amcası veya dedesi, Alevi değil miydi? Pir Sultan Abdal musahibi olan Ali Baba ile birlikte hangi ocağın dedesi olan pirinin huzurunda dâra durmuş, önünde diz çöküp ikrar vermişti? Pir Sultan’dan sonra yaşamış olan Kul Himmet adına kurulan Kul Himmet ocağı için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.

Anadolu’daki ocak sayısı için hep 40 veya 42 telaffuz edilir. Bunlara mürşit ocaklarını da ilave edersek 48–50 arasında bir ocak sayısı çıkar ki, bizce de olması gereken budur. Bu ocakların 5–6 tanesi mürşit ocağı, diğerleri ise bu mürşit ocaklarına bağlı pir ocaklardır. Ocak sayısının çoğaltılması yanında, yapılan bir diğer yanlışlık ise, “El ele, el Hakk’a bağlı” anlayışı çerçevesinde bütün ocakların birbirine bağlı olarak gösterilmesidir. Gerek Hacı Bektaş, gerekse adıyla anılan Hacı Bektaş tekkesi, tarihimizde önemli roller üstlenmiştir. Bizlerin, yani her Alevinin yüreğinde onlara karşı sevgi ve saygı ile gönül bağı olduğu bir gerçektir. Fakat Anadolu’daki bütün ocakların bağlı olduğu tek merkez değildir. Bütün ocaklar adeta birer tespih şeklinde birleştirilmekte, bu ocakların başına da sanki tespihin imamesi gibi Hacı Bektaş ocağı oturtulmaktadır. Bu görüş, Alevileri tek merkezden idare edebilmek için, Osmanlının olmasını istediği; ama hiçbir zaman gerçekleştiremediği bir görüştür. 1826 yılında II. Mahmut zamanında Yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla birlikte devleti yönetenler tarafından Anadolu’daki Aleviliğin ve ocakların köreltilmesi amacıyla tüm ocakların Hacı Bektaş tekkesine bağlanması için çaba harcandı. Kısmen de olsa başarılı oldular. Ama bu uygulama talip toplulukları tarafından hiçbir zaman benimsenmedi. Bir ocağın talibi iken bağlı bulunduğu ocağı bırakıp, başka bir ocağa bağlanan, özellikle de Hacı Bektaş Ocağı’na bağlanan talip toplulukları halk arasında, biraz da küçümser bir ifadeyle “Dönük” diye tanımlanmaktadır.

Özelikle 1980’lerden sonra oluşan bazı dernek ve sivil toplum kurumlarının yöneticileri ocak anlayışını reddederek, bunun yerine kendi kurmuş oldukları dernek ve vakıfları yerleştirdiler. Bir kısım Aleviler ise ocak anlayışını reddetmemekle birlikte, kendilerinin bağlı olduğu ocak ile bağlarını koparmak, kabul etmedikleri dedelik ve ocak kurumunu pasivize etmek için bir çeşit kendi kurdukları ocağa tekkenin adını vererek, kendilerince yola hizmet ettiklerini zannettiler. İşte bu ve buna benzer yaklaşımlar sonuçta, bazı Aleviler için belki başarı sayıldı. Ama Alevilik adına önemli bir hata idi. Son bir iki yıl içinde gerek yurt dışında, gerekse yurt içindeki bu tip sözcülerin Aleviliğin temel kurumlarından olan ocak kurumunu dışlamanın bir hata olduğunu görmelerini “Hatadan dönmek erdemdir” diye yorumlamak istiyorum. Alevileri köklerinden koparıp başkalaştırmak isteyenlerin bunu başarması mümkün değildir. Bir diğer yanlışlık ise tekkelerin, türbelerin ve ziyaret yerlerinin ocak gibi algılanmasıdır. Örnek olarak, Abdal Musa tekkesini verebiliriz. Abdal Musa bir erendir. Anadolu’nun ünlü erenlerinden ve ermişlerinden olan Abdal Musa, aynı zamanda ünlü bir ozan ve düşünürdür. Aslen Horasan’lıdır. Azerbaycan’ın Hoy kasabasına gelmiş ve bir süre orada yaşamış olduğundan, “Hoylu’’ olarak tanınmıştır. Hacı Bektaş’ın amcası Haydar Ata’nın oğlu, Hasan Gazi’nin oğludur. 14. yüzyılda yaşadığı ve Osmanlıların Bursa’yı fethi yıllarında Orhan Bey’in askerleriyle savaşlara katıldığı ve büyük yararlılıklar gösterdiği tarihi kaynaklarda yazılıdır. Hacı Bektaş’ın önde gelen dervişlerindendir. Antalya’nın Elmalı ilçesine bağlı Tekke köyündeki dergâhı Alevi ve Bektaşilerce ziyaret edilmektedir. Ama Abdal Musa, bir ocak değildir. Abdal Musa, Hacı Bektaş ocağından bir dededir. Ocak olabilmesi için kendisine bağlı talip topluluklarının olması gerekir. Son 20–25 yıla kadar “Biz Abdal Musa talibiyiz.” diyen kimse yoktu. Yine aynı yanlışlıklar Ahmet Yesevi Ocağı tanımlaması kullanılarak yapılmaktadır. Ahmet Yesevi Ocağı adında bir ocak yoktur. Hatta Ahmet Yesevi; Alevi midir, Sünni midir? Bu bile tartışmalıdır.

Ocak kavramını yukarıda anlattıktan sonra günümüze geldiğimizde, talip topluluklarının büyük çoğunluğunun hangi ocağın mensubu olduğuna dair bir bilgi sahibi olmadığı ya da ocağın adını söylemekle birlikte ocak hakkında detaya giremediğini görmekteyiz. Oysa, bir talip bağlı olduğu ocağı yani pirini ve pirin bağlı olduğu ocağı yani mürşidini bilmelidir. Eğer pir kendisi görülüp sorulmadan cemde posta oturuyorsa, talip pirine de bazı soruları sorar: “Pirim sen görgüden geçmedin; ama bizleri görgüye çağırıyorsun: Önce senin görülmen gerek.” diyebilir. İşte piri görecek olan da mürşittir.

Mürşit ocağı olarak hep yedi ocaktan bahsedilir ama üzerinde görüş birliği sağlanan ilk dört ocak olarak: Hacı Bektaş, Dede Garkın, Ağuçen ve Baba Mansur ocağını bir de bugünkü İran coğrafyasındaki Sultan Sahak ocağı’nı sayabiliriz. Bunların dışında bir iki tane de konumları netlik kazanmamış ocaklar vardır.

 

Kaynak:
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi /  2010 / 56
DÜNKÜ VE BUGÜNKÜ ALEVİLİK
Hüseyin DEDEKARGINOĞLU


Alevilikte Ocak Sistemi, inancın sosyal, dini ve idari yapısını düzenleyen geleneksel bir örgütlenme modelidir. Tarihsel kökenleri 13.-16. yüzyıllara uzanan bu sistem, dede aileleri (ocakzadeler) ve talipler arasındaki ilişkiye dayanır. İşleyişini ve temel özelliklerini şu şekilde açıklayabiliriz:

1. Tanım ve Tarihsel Köken
- **Kavramsal Çerçeve**: "Ocak" terimi, Alevi ulularının soyundan gelen dede ailelerini ve bu ailelerin manevi otoritesini ifade eder. Fiziki mekânlardan (ziyaretgâh/tekke) ziyade **dede-talip ilişkisine dayalı sosyal bir yapıdır** .  
- **Tarihsel Gelişim**:  
  - Kökenleri Hacı Bektaş Veli dönemine, Safeviler'e veya eski Türk inançlarına dayandırılır .  
  - 15. yüzyıldan itibaren belgelerde görülür; Osmanlı döneminde sosyal düzeni sağlamada kritik rol oynamıştır .  
  - Cumhuriyet'le birlikte kırdan kente göç ve sekülerleşme, sistemin zayıflamasına yol açmıştır .

 **2. Yapısal Özellikler**  
**A. Hiyerarşik Düzen**  
Ocaklar, işlevlerine göre üç kademeye ayrılır:  

| **Ocak Türü**       | **İşlevi**                                     | **Bağlılık İlişkisi** 
 **Mürşid Ocakları** | En üst manevi otorite; cemleri yönetir        | Bağımsız; pir ocaklarına rehberlik eder  |  
| **Pir Ocakları**    | Taliplere dini eğitim ve ritüelleri sağlar    | Mürşid ocağına bağlıdır                 |  
| **Rehber Ocakları** | Talibi cem ritüellerine hazırlar              | Pir ocağına bağlıdır                    |  

- **"El ele el Hakk'a" İlkesi**: Mürşid-Pir-Rehber zinciri, manevi yolculuğu simgeler .  
- **Soy ve Meşruiyet**: Dedeler, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt soyundan geldiklerini kabul eder; şecerelerle belgelenir .  
 **B. Dede-Talip İlişkisi**  
- **Dedelerin Rolü**: Cem yönetimi, görgü sorgu (dini sorgulama), düşkünlük (toplumsal yaptırım), musahiplik gibi ritüelleri yürütürler .  
- **Taliplerin Bağlılığı**: Her Alevi, doğumla veya ikrarla bir ocağa "talip" olur. Talip, pirine bağlılık; pir de mürşidine bağlılık yemini eder .  

 **3. İşleyiş Mekanizmaları**  
**A. Ritüeller ve Sosyal İşlevler**  
- **Cem Törenleri**: Ocaklara göre farklılık gösterir (örneğin, Dede Garkın Ocağı'nda kılıçla görgü, diğerlerinde çubuk kullanılır) .  
- **Düşkünlük Kurumu**: Dedeler, toplum içi anlaşmazlıkları çözer; cinayet, zina gibi suçları "düşkün" ilan ederek sosyal dışlama uygular .  
- **Eğitim ve Aktarım**: Dedeler, sözlü gelenekle Alevi öğretilerini (Buyruk, nefesler) aktarır .  
 **B. Coğrafi ve Etnik Çeşitlilik**  
- **Bölgesel Farklar**: Tunceli'de Baba Mansur, Sivas'ta Şah İbrahim Veli gibi ocaklar, yerel gelenekleri korur .  
 **Etnik Dağılım**: Türkler genellikle Hacı Bektaş/Ağuçan; Kürtler ise Baba Mansur/Derviş Cemal ocaklarına bağlıdır .  

 **4. Modern Dönemde Dönüşüm ve Tartışmalar**  
- **Çözülme Nedenleri**:  
  - 1950'lerde kentleşme, dedelerin köylere ziyaretini sekteye uğrattı .  
  - "Ocak soylu olup bilgisiz dedeler" ile "eğitimli ancak geleneksel otoriteden yoksun yarı aydınlar" arasında gerilim oluştu .  
- **Güncel Tartışmalar**:  
  - **Soy vs. Liyakat**: Gelenekselciler, dedeliğin soyla aktarılmasını savunurken; reformcular liyakat ve eğitimi öne çıkarır .  
  - **Kentte Yeniden Yapılanma**: Cemevleri, geleneksel ocak işlevini kısmen devralmıştır .  

 **Sonuç**  
Ocak Sistemi, Aleviliği bin yıldır taşıyan ana damardır. Tarihsel olarak **dini otorite, sosyal adalet ve kültürel aktarımı** birleştiren bu yapı, modernleşmeyle derin bir dönüşüm geçirmektedir. Günümüzde hem "soy" vurgusunun sürdürülmesi hem de kentli kurumlarla (dernek, cemevi) uyum arayışı, sistemin geleceğini şekillendirecektir. Ali Yaman'ın alan araştırmalarında vurguladığı gibi, **500'ü aşkın dedenin sözlü bilgisi kayıt altına alınmazsa**, bu kadim sistemin kırılganlığı artacaktır.
Alevi Ocak Sistemi, inancın sosyal, dini ve idari yapısını düzenleyen geleneksel bir örgütlenme modelidir. Ocaklar, dede ailelerinin (ocakzadeler) manevi otoritesi ve taliplerle ilişkisine dayanır. İşte Alevi ocaklarına dair kapsamlı bir analiz:
 **1. Tarihsel Çerçeve ve Kavramsal Arka Plan**
- **Köken Tartışmaları**: Ocakların kökeni hakkında üç temel görüş vardır:  
  - Hacı Bektaş Veli döneminde oluştuğu ,  
  - Safevi Şah İsmail tarafından kurulduğu ,  
  - Zerdüşt ateşgahlarına (MÖ 4000) dayandığı .  
- **Soy ve Keramet**: Ocakzade dedeler, soyun Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'e dayandığını iddia eder ve şecerelerle belgelerler. Ancak bu iddialar, 16. yüzyıl sonrası uydurma belgelere dayandırılarak tarihsel gerçekliği tartışmalıdır .  
- **Kadın Ruhban Geleneği**: 13. yüzyıla kadar ocakların başında "Ana" adlı kadın ruhbanlar bulunurdu; zamanla yerlerini dedelere bıraktılar .
 **2. Başlıca Alevi Ocakları ve Sınıflandırma**
Araştırmalara göre 250'ye yakın ocak bulunur . En önemlileri:
**A. Tarihsel Öneme Sahip 12 Ana Ocak** :
1. **Ağuiçen Ocağı**: Tunceli merkezli; Ebûl Vefâ-i Kürdî'ye (11. yy) dayanır .  
2. **Baba Mansur Ocağı**: Tunceli'de; keramet efsaneleri (ateşe asa atma) ile ünlü .  
3. **Kureyşan Ocağı**: Hacı Kureyş'in soyundan; Balkanlar ve Dersim'de etkili.  
4. **Derviş Cemal Ocağı**: Şadıllı Aşireti'ne bağlı; Elazığ ve Erzincan'da .  
5. **Şeyh Delil Berxecan Ocağı**: Kürt Alevi coğrafyasında önemli.  
6. **Hubyar Sultan Ocağı**: Tokat/Almus bölgesinde aktif .  
7. **Abdal Musa Ocağı**: Orta Toroslar'da; Antalya'daki dergâhı merkez .  
8. **Pir Sultan Ocağı**: Sivas Banaz ve Tunceli'de; halk ozanı Pir Sultan Abdal'la özdeşleşmiş .  
9. **Hıdır Abdal Ocağı**: Erzincan Kemaliye'de; UNESCO mirası Ocak Köyü ile ünlü.  
10. **Garip Musa Ocağı**: Sivas Güneş Köyü'nde.  
11. **Seyyid Battal Gazi Ocağı**: Eskişehir'de türbesi bulunur .  
12. **Şah İbrahim Veli Ocağı**: Malatya Arguvan'da.  

 **B. Diğer Önemli Ocaklar** :
- **Ahmed Yesevi Ocağı**: Türkmen Alevilerinde etkili.  
- **Sarı Saltuk Ocağı**: Balkan Aleviliğinde merkezi rol oynar.  
- **Dede Garkın Ocağı**: Kılıçla görgü sorgusu uygulamasıyla bilinir .  
- **Cemal Abdal Ocağı**: Şadıllı Aşiretinin bağlı olduğu ocak .  

*Tablo: Bölgesel Dağılım ve Etnik Bağlantılar* :  
| **Ocak Adı**         | **Bağlı Bölgeler**                     | **Etnik Grup**       |  
|----------------------|----------------------------------------|----------------------|  
| **Baba Mansur**      | Tunceli, Adıyaman                     | Kürt/Zaza            |  
| **Abdal Musa**       | Antalya, Orta Toroslar                 | Türkmen/Çepni        |  
| **Hubyar Sultan**    | Tokat, Amasya                         | Türk                 |  
| **Yanyatıroğulları** | İzmir, Aydın                          | Türk                 |  
| **Otman Baba**       | Trakya                                | Bulgar/Balkan Alevileri |  
| **Sultan Sahak**     | Musul                                 | Kürt/Yaresan         |  

 **3. Hiyerarşik Yapı ve İşlevler**
- **Mürşid-Pir-Rehber Üçlüsü**:  
  - **Mürşid Ocakları** (örn: Hacı Bektaş Veli): En üst manevi otorite .  
  - **Pir Ocakları** (örn: Ağuiçen): Taliplere eğitim ve ritüel hizmeti verir; mürşide bağlıdır.  
  - **Rehber Ocakları**: Talipleri ceme hazırlayan alt kademe .  
- **"El ele el Hakk'a" İlkesi**: Hiyerarşi, manevi yolculuğu simgeler .  
- **Örnek Hiyerarşi**: Şücaeddin Veli Ocağı → Altındaki pir ocakları → Talipler .  

 **4. Modern Dönemde Dönüşüm ve Tartışmalar**
- **Soy vs. Liyakat Tartışması**:  
  - Gelenekselciler dedeliğin soydan geçmesini savunurken, reformcular eğitimli ve liyakatli dedeleri öne çıkarır .  
  - Kentleşmeyle birlikte "ocak soylu ama bilgisiz dedeler" ile "eğitimli yarı aydınlar" arasında gerilim oluştu .  
- **Çözülme Nedenleri**:  
  - 1950'lerde kırdan kente göç, dedelerin köylere ziyaretini sekteye uğrattı .  
  - Cemevleri, geleneksel ocak işlevini kısmen devraldı .  
- **Antropolojik Eleştiriler**:  
  - Ocakzadeler ile talipler arasında "ayrıcalıklı sınıf" oluştuğu iddiası .  
  - **Ata Kültü**: Ocak kurucuları (Düzgün Baba, Hacı Bektaş) ikincil tanrısal figürler olarak anılır .  
 **Sonuç ve Güncel Durum**  
Alevi ocakları, bin yıllık bir geleneğin taşıyıcısı olmasına rağmen modernleşmeyle derin dönüşümler yaşıyor. Ali Yaman'ın 500 dedeyle yaptığı alan çalışmaları , sözlü geleneğin kayıt altına alınmasının aciliyetini gösteriyor. Günümüzde 250'ye yakın ocaktan sadece 50-60'ı aktif hizmet veriyor . Kentteki yeniden yapılanma sürecinde ocakların geleceği, hem geleneksel otorite ile modern kurumların uyumuna hem de genç kuşağın bu mirası sahiplenmesine bağlıdır.  

 **Önemli Not**: Eksiksiz liste için Doç. Dr. Ali Yaman'ın alan araştırmaları temel kaynaktır . Ancak kendisi, listesinin izinsiz kullanıldığını belirterek tam metni paylaşmamıştır .
 

TEBDER KURULUMUDUR
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol